10 Şubat 2012 Cuma

RÖPORTAJ || FRANK E HOLLYWOOD- CONTEMPORARY ARTIST

Pazartesi öğlen evden çıkıp heyecanla ve hızlı adımlarla yürümemin tek nedeni akşamki Fashiolista Event'i değildi. Saat 3te Marmara Pera'da olmam gerekiyordu, sebeb-i ziyaretim ise yine Fashiolista'nın Türkçe'ye çevrilmesinin kutlanacağı party'nin sürpriz konuklarından biri olan Hollandalı sanatçı Frank E Hollywood ile röportaj gerçekleştirecek olmamdı. Ekibin içinde yer almam nedeniyle tüm hafta sonunu onunla da geçirme şansını yakaladımsa da konu röportaj olunca sanırım insan ister istemez geriliyor. Frank ile otelde buluştuktan hemen sonra event'in gerçekleşeceği Nu Pera'ya geçip hem akşamki organizasyonun son detaylarını gözden geçirdik hem de konuştuk.
Frank E Hollywood (via spinnin-yards)
İlk işlerini -grafitti vari- duvarların üstüne yapmaya başlayan ve 'sanat hayatına' bu şekilde giren Frank daha sonra canvas'a geçiş göstermiş, nedenleri ise tahmin edebileceğiniz gibi oldukça açık aslında. Temelinde olgunlaşma süreci yatsa da insanların bakış açısı da bu değişimin nedenlerinden biri. 'Gençlik= Asiliktir ve duvar üstünde yaptığım şeyler de bunu anlatıyor', 'ama bu kimi insanlar tarafından vandallık olarak da algılanıyor' diyor. Aslında sanatçı coolluğundan ''kim takar'' havasına da sahip olsa da sonuçta duvara çizmiş olduğunuz şeyler ne kadar kimseye ulaşabilir ki ? Bir de tabi yapmış olduğunuz şeyleri satın almak isteyenler de olabilir ! Yani eğer eviniz sokaklar değilse, üzgünüz bunlara sahip olamazsınız.
                                                               Frank E Hollywood'un önceki işlerinden
Duvardan, canvasa geçme sürecinde elbette sanatçının daha fazla para kazanabilme olanağı da kaçınılmaz, para demişken, insan elbette kazanmalı, yoksa yeni şeyler üretemez, işte bu konuda yönetmenlerin sadece festivallerde gösterdikleri filmler ve gişe filmleri ikilemi de Frank'in gündeminde. Ürettiği gerçek sanat eserleri canvas üzerine yaptıkları, ancak öte yandan Avrupa'da çeşitli firmalar için de posterler oluşturuyor. Bir anlamda posterler onun gişe filmleri, fiyatının daha cazip olması nedeniyle daha fazla insana ulaşabilme imkanını çok sevdiği belli, bir de internette arattınız mı karşınıza çıkan Lady GaGa posteri olacak. Hah, işte o GaGa değil-miş, poster oluşturulduktan sonra sonucun ona benzemiş olması onu şaşırtsa da Endonezya'dan 13 yaşındaki bir kızın ona sahip olduğu düşüncesi ve belki de 30una geldiğinde Frank'in gerçek sanat eserlerini alabilecek olması ise onu en fazla heyecanlandıran şey.
Genellikle kadın portreleri çizen Frank için onlar sonsuz ilham kaynağı, ancak 'ne ilkim ne de tekim' diyor, 'herkes onlardan ilham alıp onları çizmek istiyor' diye ekliyor ancak kadınların kırılgan ve zarif hallerinden ancak aynı zamanda da oldukça güçlü olmalarından ise feci derecede etkilenmiş. Portrelerde ise gözlere odaklanan Frank aslında çok şey anlatıyor sizlere 'gözler kalbin aynasıdır' gibi arabesk bir çeviri yapacak olursam bir anlamda demek istediği aslında onları 'ohh yeah kadınlar ne güzel objeler' gibi görüyorum mantığından çok uzak olması. Kadınların ötesinde en büyük ilham kaynağı ise mutluluk ve neşe, 'üzgün olduğumda dahi çizmeye devam etsem de mutluyken çizdiklerim bir başka olur' diyor.

Pazartesi akşamı yaptığı gösteri ise modayla iç içeydi. Geçen gece W'da tasarımlarını sergileyen Günseli Türkay'ın geçmiş koleksiyonlarından beyaz bir elbise seçen Frank yine Hollandalı model Nikita de Vries'ın üzerinde gerçekleşirdi showunu. Live-action-painting ile bir kaç saatte adeta yeni bir elbise yaratan Frank'in modayla olan işbirliği ise ilk ve de son değil. Daha önce bu şekilde ayakkabı ve çanta gibi aksesuarlar boyadığını söylese de elbise onun için yepyeniymiş, tahmin edersiniz ki üstünde bir gerginlik, elbette tek gergin olan Frank değil, aynı şekilde ilk defa seyirci önünde 'art meets fashion' temalı bir showun parçası olmaktan dolayı mutlu olan Nikita da oldukça heyecanlıydı. Hem event hem de moda haftası nedeniyle şehre gelen Nikita ise duruşu ve pozlarıyla herkesi kendine aşık etti desem abartmış olmam.
Frank, Gunseli & Nikita
Öte yandan Frank geçtiğimiz akşam yaptığı çalışmayı şu şekilde özetliyor. 'Ben edebi çeviri yapmışım gibi hissediyorum kendimi, işimi bir Türk tasarımcıyla birleştirdim, bir Hollandalı vizyonu ile Türkünkini ''yeniden yazımla'' Türklere sunmaya çalıştım.'

Modayı gerçek sanat olarak görmese de her iki dalın da birbirini alevlediği ve tetiklediğini de göz ardı etmiyor, her ikisinin de birbirine ilham verdiğini kabul eden Frank'le aslında tamamıyla aynı fikirdeyiz 'hazır giyim belki değil, ama couture kesinlikle sanat' hatta kimi zaman galeri ve müzelerde heykel ve tablolar gibi sergilenmesi de buna örnek. Marc Jacobs'ı da birçokları gibi modanın dahi çocuğu olarak gördüğünü ima etse yaptığı şey bir sanat değil diyor. Kesinlikle egoist olmadan hatta kahkaha atarak olaya da son noktayı şu cümleyle koyuyor. 'Sanırım sanatçılar yarı-tanrısal varlıklardır'. Kısa zaman sonra ise Frank'in modacılarla olan iş birliği gündemde, onu izlemeye devam.
Before- After
Röportajı ise 'yaşadığımız çağın akımı var mıdır?' tartışmasıyla bitiriyoruz. 'Tıpkı o sırada insanların biz şu anda Rönesansı yaşıyoruz demediği gibi şu senelerde de buna bir ad veremeyiz' dese de, özellikle kısmen kendi yaptıklarını ve de Avrupa'nın genel anlamda içinde bulunduğu durumu ve düşünce şeklini göz önünde bulundurduğunda 'belki retrospektif olarak etiketeleyebiliyoruz' diyor.

PS: Frank E Hollywood'un da showunun yer aldığı Fashiolista Turkiye Event fotoğrafları'nı http://www.facebook.com/fashiolista sayfasından inceleyebilirsiniz. Hatta sevdiğiniz fotoğrafları da beğenerek siz de yarışmanın bir parçası olup en iyi 3 stili seçebilirsiniz.
Sırayla: Bloggers- Ben- Daha önce blogumda da yazan Nazv ve Funmyra markasının tasarımcısı (kendi tasarımı ile)
PS: Post içinde kullandığım tüm fotoğraflar ise Selin Elevli ve Jasper Suyk tarafından çekilmiştir.
ve Fashiolista Team Turkey ! Me & Gulistan T van der Linden
PS: Fashiolista'yı merak edenler ise http://www.fashiolista.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder