Devamını da ondan dinleyin isterseniz ! Ben ses kayıt cihazımı o da ağzını açtı ! Keyifli okumalar. Unutmadan; 2012 destinasyonunuz şimdiden belli sanırım.
***
Yıllardır gerçekleştirmeyi beklediğim Barcelona seyahatinin elbette bir çok nedeni var. Ve hayır Vicky Christina Barcelona filmi buna etken değil, tıpkı seyyahımız Sinan'ın Hindistan'ı tercih etme sebebinin ''Eat Pray & Love'' olmadığı gibi, neden sorusuna illa bir cevap vermesi gerekiyorsa da klişe olduğunu düşündüğü için çekinerek söylediği ''çocukluk hayali'' açıklaması. Belki her çocuk pilot olmak Amerika'ya gitmek ister, ama kaçınız Hindistan diye düşünür ki ? Sanırım klişe olmadığı aşikar ! Aklınızdan çıkmasın ama; eğer bir insan size Hindistan'ı EPL sonrasında görmek istediğini söylerse; here comes the cliche ! Yıllardır süre gelen bu isteği ise onda, oraya gittikten sonra hayatında bir dönüm noktası olabileceği hissini de veriyor. Zaten konuşurken daha sonra duygusal ve manevi anlamda bazı şeylerin değiştiğini hem anlatırken kapıldığı hisle hem de ses tonuyla anlayabiliyorsunuz. (Kahretsin, yine sırf benim deneyimlediğim ama okurların hissedemediği şeylerin tanığı oldum, sanırım artık video-blogging olayına geçme vakti geldi.)Tıpkı diller gibi çeşitli ülkeleri de birbirleriyle kıyaslayabilirsiniz. ''Ben İspanya'ya gittim. - E ben de İtalya'ya gidip, ama İtalya çok daha iyiydi. -Hayır Fransa en iyisi'' gibi pek çok karşılaştırmaların aksine onun gözünde Hindistan çok daha farklı. Yaymış olduğu büyülü ve mistik havasıyla bizim Dünya'dan olamayacak kadar gerçeküstü bir yaşam alanı. Sanki farklı bir Galaksi'ye yolculuk yapmışsın gibi diyor. İnsanların gözleri önünde gerçekleştirilen tinsel ritüeller, neredeyse Istanbul'da her mahallede bulunan bir avm sıklığında karşılaşılan Tapınaklar, ziyaretçilerin alenen yoga ve meditasyon yapabildiği alanlar.
Kaf Dağı kadar mitsel, Mavi göl kadar gerçekçi Ganj nehri etrafında kurulu olan Varanasi ise kahramanımızı en derinden etkileyen şehir, duyduklarıma inanamadığımdan bana ''vay anasını'' dedirten anılar o anları birebir yaşayan seyyahın da tüylerini bir kez daha diken diken ediyor. Dünya üzerinde görüp görebileceğin en tılsımlı şehir dediği Varanasi'de, Ganj kenarında ölü bedenlerin yakıldığını ve küllerin göle serpildiğini anlatırken kendimi konusu bir hayli gizemli antik-mit hikayelerini dinler gibi hayal ediyorum. Şehrin kutsal Tanrısı Şiva'ya yapılan dualar ve kurbanları duyduktan sonra aklımda Hindistan'a yapılabilecek yolculuğun sisli bir gece yarısı sonu belirsiz bir denize yapılabilecek bir seyahat kadar gizemli olabileceği geliyor. Mutluluğu, üzüntüyü, düğünü ve cenazeyi aynı anda aynı mekanda görmek de gerçek realizmin post-modern olduğunun kanıtı gibi. (Süslü bir cümle kurmaya çalıştım, umarım anlamlı olmuştur.)
Tüm bu yakılan cansız beden ritüellerini anlatırken ortada nasıl bir duygu seli oluştuğunu anlatmama gerek yok; zaten ne de bende siyahların yaşadığı acımasızlıkları karşı tarafa geçirirken insanın yüreğini dağlayabilen yazar kapasitesi de yok. Ancak olayı donuk bir fotoğraf karesi gibi aktarabilecek olursam, nehir kenarında bulunan erkekleri düşünün; evet sadece, zira yakım anında sadece erkekler bulunabiliyomuş, kadınlar tıpkı bu anı gözlemleyen turistler gibi olaya yabancı, kesinlikle ağlamanın yasak olduğu törenleri izleyen turistlere fotoğraf makinesi ve kamera gibi dijital kayıt cihazlarını kullanma yasağı varmış. Şiva için düzenlenen seremoniler dışında ateşli gösterilerin de yapıldığı bölgede aynı zamanda ölümü bekleyen insanlar için de ayrı bir yer yapılmış, dünya üzerinde bu kadar kederli, ancak insanı kendine merakla çekmeyi başaran başka bir yer daha var mıdır acaba ? Herkesin kendi ulaşılması güç dünyasının yaratıldığı yerde her sabah 5 ve 6 sularında ise yıkanma seremonileri gerçekleştiriliyomuş.
Paris'i görenler, onu anlatırken iki kelimeden birinde muhakkak ''aşk''ı kullanır, Hindistan içinse bu kelime ''büyülü'' oluyor. Taj Mahal'in hikayesini bilmeyen ve ondan etkilenmeyen yoktur sanırsam, ancak her şey yaşarken daha fazla anlam kazanır derler ya, işte bu da öyle. Yapının iç kısmı insanı tamamıyla hayal kırıklığına uğratsa da yakından gördüğünüzde çok daha büyülüymüş, editörün değil ama traveller guru'muzun bir de dipnotu var, muhakkak gün doğumunda Taj Mahal'de bulunmak.
Varanasi ile toplam 4 şehirde bulunan Sinan Jaipur'u da bir masallar diyarı gibi özetliyor, pespemde dünya içerinde kaybolan saraylar, kuleler ve Hawa Mahal. Bu ilginç dünya içinde kaybolmak demişken, Hindistan'da bunu yapabilecek kadar uzun süre kalamasa da bir ülkeyi gezmenin en güzel ve eğlenceli yolunun ise şehirlerde kaybola kaybola gezebilme özgürlüğüne sahip olmaktır diyor. Turlardan pek haz etmediğini anlamış olabileceğiniz üzere ciddi anlamda seyahat etmek istiyorsanız önerilen gibi gezmeyi aklınızdan çıkartmayın. Hem sizlere önerilen extra ve anlamsız ücretlendirmelerden de bu şekilde kaçabilirsiniz. Sanırım bilinçli bir traveller olmak bilinçli bir okur yazar olmaktan pek de farklı değil.
New York, Istanbul, Londra veya Pekin ! Dünya'nın en kaotik, kalabalık, gürültülü (tüm ülkenin en sevdiği, en hit çalgı aleti kornaymış mesela) şehirlerinden bazıları da Hindistan'da anca tüm bu negatif yönleri görmezden gelmenin ya da en aza indirgemenin de yolları da var. Kasım ve Mart ayları arasında yapacağınız seyahatlerde (hayır yüzde elli indirim kazanmadınız) havanın en temiz, berrak ve muhteşem olduğu zamanla karşılaşabilirmişsiniz.Korkuya ve aşılara gerek yok diyor ! Enlerin kötü anlamda toplandığı yer de olan Hindistan'ın insanları veya yemekleri ise en az Istanbul kadar korkutucudur ancak. Nasıl ki Eminönü'den sokaktan bir yiyecek alırken iki kere düşünürsün, Hinditan'da da yapmanız gereken tek şey budur diye altını çiziyor. Hem çok korkan varsa da Kosta cafe'ye gidebilirmiş. Ki bu arada bu inanılmaz lezzetli Hint yemeklerine büyük hakaret olurmuş, dediydi dersiniz.
İnsanlara gelince özellikle havaalanında ve taksi beklerken kurnaz Hintilerle karşılaşma oranımız yine Istanbul'dakiyle aynı, ancak sokaklarda yanınızda belirenlerin yüzde doksanı da İngilizcesini pratik yapmak isteyen insanlarla doluymuş. (Eminim onların anne ve babaları hadi oğluşum konuş da görelim, demedikleri için ters tepkileşme olmamıştır.) Elbette sizden yararlanmak isteyenler, ufak şeyler için saçma sapan ücretler isteyen insanlar yine kaçınılmaz, ancak yine en az Istanbul'da olduğu kadar karşılaşabilirsiniz bunlarla da. Açıkçası özellikle Istanbul'u bu kadar fazla vurgulamamın nedeni de özellikle Türklerin Hindistan'a bakış açısında Sinan aracılığıyla bir elçi olmak. Tahmin edebilirsiniz ki, onun da bu konudan en fazla sıkıldığı şey ''Modern Family''den Hayley aksanıyle ''Ohh chewww it's gross, neden pis Hindistan'a gittin ki?'' diye sorulan saçma ve şımarık sorular.
Uçarken ise yanına muhakkak Lonely Planet'ın travel guideları ile notları olurmuş. Aklıma bir anda Sex and the City 2''den Miranda geldi. Müzik adına yol için extra bir çaba harcamadan ipodunda yer alan şarkıları dinlediğini belirtirken muhakkak gittiği ülkede de radyo ve tv açıp insanların ne dinlediğine göz atmanın en büyük hobilerinden biri olduğunu öğreniyorum. Otelde de muhakkak ülkenin filmlerine göz attığını belirtirken Bollywood kültürüne pek sahip olmadığından gelirken yanında dvd getirmemiş ama oradaki deneyimini şöyle anlatıyor. ''İnanılmaz duygusal bir an tıpkı Bihter ve Behlül'ün duygusal climactic anları gibi, tam o anda bir de araya giren komik dans ezgileri.''
Son olarak oteller. Gittiği yer Barcelona gibi Avrupa şehirleriyse sadece otelin temiz olması önemli bir faktörken Hinditan ve Nepal gibi ülkelerde konaklarken daha düzgün yerlerde kalmayı tercih ettiğini ekliyor, seyahatin doğasına aykırı olduğundan dolayı da asla ev konforu aramadığının altını çiziyor.
***
Yediğin içtiğin senin olsun gezdiğin gördüğün her şeyi anlat bana dediğim röportajın sonunda ikimiz de mutlu. Röportaj sonrası soğuk Nişantaşı sokaklarında yürürken benim aklımda gelecek postun konusu, onun aklındaysa gelecek tatil destinasyonu !***
Travelerbug'u Twitter'dan takip etmek için tık.Tumblr'dan takip etmek için tık.
PS: TÜM GÖRSELLER TRAVELERBUG'A AİTTİR. VE İZİNSİZ KULLANILAMAZ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder