20 Eylül 2011 Salı

RÖPORTAJ || EMRE KURTULUŞ - VISUAL DIRECTOR OF MH TURKEY

Sıcak bir ağutos akşamüstünde koşuştururken geç kaldığımı fark ediyorum, ''tanrım umarım benim saatim ileridir'' diye düşünürken Bebek Sahili'nde ani bir el hareketiyle taxi çeviriyorum. O sırada ''tanrıya şükürler olsun ki New York'ta yaşamıyorsun'' diyor sanki iç sesim. Garip şekilde yollar açık. Yarım saate kalmadan Ritz'in önündeyim. Otelin roof'una çıktığımda masada beni bekleyenin Men's Health Türkiye ve Mercedes Magazine'nin Visual Director'u Emre Kurtuluş'un oturduğunu görüyorum. Evet, sanırım biraz da olsa geç kalmışım.
Stephen Moyer'in kapak olduğu Eylül 2011 sayısının bir de moda özel eki mevcut.

Tamam. Hayal Fabrikası'nın üretebildikleri bu kadar. Üstelik hayalimde bile mükemmel değilim dikkatinizi çekerim. Her neyse; en azından röportaj yaptığım kişi aynı. Her şeyi baştan alacak olursak sıcak bir ağustos gününde derginin eylül sayısı kapandı kapanıcakken Istanbul'un merkezindeki ofislerinde buluştuk. Daha doğrusu ben ağırlandım, kendisi zaten orada. Gerçi benim gibi hevesli biri için ise o mutfağı görmek ''glamour düşkünü'' biri olmama rağmen bin kat daha değerliydi.

Yazar burada konuya nasıl gireceğini kestiremediğinden uzattıkça uzatır...

Konuya direkten Men's Health'in Türkiye'deki yerini merak ettiğimi söyleyerek başlıyorum. Ne de olsa Türkiye'de dergicilik yeni olmasa bile ulaşabildiği insan sayısı hala kısıtlı; ancak kendisi tek sorunun ''kısıtlılık'' olmadığını da vurguluyor, sonuç olarak azınlık bir kısımdan daha da azınlık bir kısma hitap ediyorlar. Erkeklere. Hemen sonra da ekliyor gururla; ''Men's Health Türkiye'de yayınlanan diğer erkekler dergilerinden açık ara önde.''  Ancak sanırım pek şaşırmaya gerek yok, zira ortalama bir erkeğin arayabileceği birçok konuyu zaten barındırıyor içinde. Fakat belli ki bir takım endişeleri olduğu da açık, ya da daha doğru şekliyle endişe demeyelim de vizyonlarının genelde yanlış anlaşıldığı yüzünden oluşan bir sıkıntı. Genel olarak algılandığı üzere biz sadece ''vücut geliştirme dergisi'' değiliz diyor. Kanımca da böyle değil, zaten kendisi daha sonra, dergide yer alan antrenman örneklerinin ya da önerilerin asla gelişigüzel hazırlanmadığını vurguluyor. Dikkatle okuyanlar varsa da bilirler, dergide yer alan birçok makale ya da içeriğin içinde, altında, kenarında köşesinde, bir kuruluştan ya da üniversitenin ilgili birimlerince onaylandığını görüyoruz, zaten yer alan yazıların bir çoğu bilimsel içerikli, sıkı takipten ve denetlemeden geçmeden yazılması ve dergiye konması olmaz. Bir diğer değişle; okurumuza önem verip bizlere güvenmelerini sağlıyoruz.
Dergi'nin iştah kabartıcı ''beslenme'' sayfaları.

Büyük çoğunluğun MH'i seçmelerindeki diğer sebepler ise vücut geliştirme konusunun derginin sadece teması değil, içeriklerinden biri oluşu olduğunu ekliyor. Beslenme (ki kalıbımı basarım birçok yemek tarifi kitabından çok daha ilginç ve sağlıklı aynı zamanda lezzetli tarifler bulabilirsiniz) cinsellik, sağlık ve iş hayatına dair hem makaleler hem de erkeklerin sıkışık yoğun tempolarında onların işini kolaylaştırabilmek için püf noktalar eklediklerini de söylüyor. Yılda iki kez özel moda sayılarına sahip olmalarının yanı sıra da yine her ay stil önerileri ve editöryallerle zenginleşmiş moda sayflarının bulunduğunu da ekliyor. Sanırım anladınız neden erkeklerin çoğunluğunun bu dergiyi tercih ettiklerini. Üstelik güzel de bir haber alıyorum, yakında dergide daha fazla life-style / teknoloji / kültür- sanat sayfaları yer alacakmış. Yani zaten hali hazırda yer alan ''ajanda'' sayfasından çok daha fazlası bizleri bekliyor. Bizleri bekleyen bir diğer şeyin de 50. sayıları olduğunu ekliyor.  O anda ben de birden ilk sayılarını hatırlıyorum. Lost yıldızı Josh Holloway'in kapak olduğu ilk sayı.

Millenyumda yaşıyoruz, elimizin altında olan her şeyin de pratik olmasını, kolay algılanabilir olmasını ve bizi yormamasını istiyoruz. Dolayısyla aklımı uzun süredir kurcalayan soruyu bu işi daha iyi bilen birine soramazdım her halde. ''Onca yazının ve içeriğin olduğu bir dergiyi sıkmadan okutabilmek?''Okuyucunun ilgisini daima zirvede tutmak bizden sorulur gibi bir cevap versem şaşırma gibi bir bakış seziyorum karşımdan, zira yine ekliyor, biz erkeklerle dergi hazırlıyoruz, ilgisi sürekli kayabilen, odak noktası sürekli şaşabilen bir kısma, ilgiyi tepede tutmak için renklere başvuru en eski oyun her halde. Her halde artık kimse erkek adam ve renksizlik kavramlarını eşleştirmiyordur. Renkler ve grafikler derginin en büyük iki silahı da diyebiliriz, bu şekilde görsellik ön plana çıkıyor ve ilgiyi içeride yer alan bilgilendirici yazılara da çekiyor. Zaten dergi okumak eğlenceli değil midir ? Tabi yine bunun da belli sınırları var, görsellik ön plana çıkarken ana kaynak yazı kaybolmamalı. Bunları duyduğumda hala dergilerde yazıları geri plana atmayan editörler olduğuna seviniyorum, aynı zamanda bir görsel yönetmenin omuzlarına çok iş bindiğini de algılayabiliyorum sanırım. Grafik ve görsellerin de bir nevi tasarım olduğu aşikar yani. Üstelik dergiyi elinize aldığınızda her sayfada onlarca değişik ve renkli dip not kutucukları olduğunu da görüyoruz. Yani üstelik bir şeyler de tasarlarken  de, iş dergiyi okutmaya gelirken de iş görsel yönetmenin omuzlarına biniyor. Önemli olan vitrin değil mi başlangıçta zaten ?

Röportajın en keyifli yanı ise burada anlatamayacağım kısım sanırım. Hayır off-the record konuşma değil, ama bu röportaj video aracılığıyla yapılsa ne ala ? Kendimi bir an için edebiyat sınıfında, romanlarda belli başlı öğelerin / objelerin neyin metaforu olduğunu öğrenmem gibi bir an. Renksiz bir şekilde özetleyecek olursam dergide her değişen tema öncesi karşılaşacağımız bir iç kapak mevcut. O sayfalarda karşınıza çıkan garip şekiller varsa bunlar da ne demeyin, zira ilerki sayfalarda karşınıza çıkacak içerikle muhakkak alakalılar.  Ya da atılan başlıkların font ya da tasarım şekli, hiç biri de es kaza bulunmuyor orada. Tıpkı evli bir çifti, yağmur ve yağmurlukla birleştiren Hemingway gibi.

Kısacası bir kıyafet, mobilya ya da bahçe tasarlandığı gibi dergi de tasarlanıyor. Söz tasarıma gelince sormamak ayıp kontenjanından bir soru. ''Favori tasarımcılar?''. Bilen bilir bu işin en efsane isimlerinden biridir Fabien Baron. Ya da belki de size daha tanıdık gelecek haliyle Baron Baron. Harper's Bazaar, Vogue Paris, Madonna'nın ''Sex Book'u onun tasarımı olan eserler. Hatta şu anda da ''Interview''u tasarlamakla meşgul. Ancak Emre Kurtuluş'un idolum dediği bu adam sadece dergi tasarlamakla yetinmiyor, tasarımın dahi adamı aynı zamanda Calvin Klein, Burberry gibi dev markaların beyinlerinin de arkasında bulunmakta. Kendisi de şurada, sadece bir tık uzakta. (Tık) Anlaşıldığı üzere kendisi sadece işini zevkle, severek ve ciddiyetle yapan biri değil aynı zamanda kendine örnek olarak yakın markaja en alınması gereken ismi sokmuş.

Tüm bu tasarım olaylarının içindeyken de belki kendi çizdiği yol budur ya da naçizane bu iş hakkında bir kaç tüyo vermek istiyordur bilemiyorum ama, en azından örnek alınacak bir davranış sergilediği açık, bir şeyler tasarlayabilmek için sabah 9 akşam 5 masa başında iş yapan bir adam bir şeyler tasarlayamaz diyor. Zaten hem bu kendi için sıkıcı olur hem de bir anlamda adamı kısırlaştırır, şehirde olan hiç bir etkinliği kaçırmaya özen göztermeli, sinema, tiyatro, bienal ve sergiler, tabi okumak ve araştırmak. Fikrin nereden geleceği belli olmaz.

Cool bir şekilde ben sorulmayanı sorarım diyerekten ''online mı kağıt mı'' sorusunu sormaktan es geçemiyorum, zira konu dolaylı da olsa oraya geliyor; ancak Kurtuluş'un fikri de diğerlerinden farksız. ''Kağıt Ölmez''. Dergiler incelip kısmi olarak online / iPad Version şeklinde yayınlanmaya başlayabilir diyor. Tabletlerin interaktif uygulamaları olayları daha eğlenceli ve kullanışlı hale sokabilir, ancak ilk önce bir de ''her eve bir iPad is the new black'' olacak dönemlerin gelmesi lazım diyor. Kağıt ölmez dese de teknolojik gelişmelere de kayıtsız değil zira 3Dli ya da hologramlı dergi applerinden bahsederken de gözlerinin içi parıldıyor sanki. Hologramı iPad uygulamasından bir Kate Moss, Anna Wintour ya da Megan Fox fırlasa hoş olmaz mıydı ?

Bir gün kendi yayınlayacağı bir dergi olursa da gözü Kate Moss'da değil ama, bir çok mainstream derginin aksine, no-name ya da daha az tanınmış isimleri kapak yapan alternatif dergiler onun daha gözdesi olan işler. İçerik ise Interview'in daha gelişmiş hali. Her konudan, temadan ya da branştan bambaşka farklı kişiler. Ünlü bir yazarın gittiği restaurantta aşçıyla röportaj yapabilme fikri hoş olmaz mıydı ?
(özür dileyerek şu espriyi yapmak isterim büyük ihtimalle Elif Şafak, Batuhan Şef'e her şeyi bir kenara bırakıp göçebe yaşayıp kendi iç yolculuğuna çıkmak ister misin diye de sorabilir pek tabi.)

Korkarak da olsa sormadan edemiyorum, ee ne de olsa her şey biter bu tartışma bitmez. (Acaba bende olan tedirginlik onda da var mıdır diye düşünmeden edemiyorum.) Bloggerlar vs Editörler. Her ikisinin de farklı olduğunu dile getirerek başlıyor, tabi bloggerların bir şeyler yazabilme konusunda özgür olduklarını ve kimseye hesap vermedikleri için daha rahat olduklarını da ekliyor. Üstelik farklı bir şeyler yaratma zorunluluğunun ya da fazla kafa patlatma gerekliliğinin, ya da bu işi yapanlar kadar stresli olma durumu olmuyor. Bir blogger olarak bu dediklerine karşı çıkmak mümkün değil daha sonra ekleyecekklerini ise ben bile diyebilirim, o derece destek olabilirim. Bloga sahip olduğu için kendini editör zannedenler neyin kafasını yaşıyor demeye getiriyor.  Bir de tabi bloggerlığı meslek olarak görmelerine anlam veremiyor, haksız da sayılmaz.

Naçizane yine araya girerek aslında tüm bu tartışmaları başlatanların da moda bloggerlarının olduğunu ben bile belirtebilirim. Zaten o da ekliyor Türkiye gibi bir yerde modanın sokak yaşamında, halk arasında ulaşılabilirkik konusunda tepelerde olmamasına rağmen, neden moda bloggerları bu kadar fazla. Yoksa 15 dakikalık şöhretin yolu bundan mı geçiyor !

Ve sonrasında yüzümde gülümsemeyle kendi Ritz'imden ayrılıyorum.

PS: Posttaki görseller Men's Health'in Eylül 2011 sayısından. Özellikle moda severler bu sayıyı kaçırmasın zira bu ay dergi ''Guide to Style'' ile beraber ''double issue'' olarak piyasada. Benden önermesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder