26 Ocak 2013 Cumartesi

HAFTANIN KAPAKLARI

Haftanın kapakları goes artitsic.
The New York Times dergisi "Price of stolen childhood" tagline'ı ile yola çıkmış ve çocuk pornografisine dikkat çekiyor. Kapak Güney Koreli fotoğraf sanatçısı Ina Jang'a ait. PS. Sanatçı İstanbul74 tarafından da temsil edilmektedir.
"La Mala Educacion" ya da "We don't need no education" seçiminiz hangisi. Lise ilim yuvası mı? Kafa karışıklığı mı? Neresi "artsy" derseniz. Hangimiz sıkıcı derslerde defterler ve kitaplara boş tuval muamelesi yapmadık?  
Şehirdeki sanatsal olayları gündeme getiren Time Out Londra ise şansını Roy Lichtenstein'den yana kullanıyor.
Andy Warhol'un kurduğu dergi Amerika'da Fabien Baron'un kreatif direktörlüğü ile kendini çok farklı bir yola soktu. Alman ve Rus edisyonları ne Warhol'un ne de Baron'un yanına yaklaşamasa da Aliona Doletskaya Scarlett Johansson'u, Marilyn Monroe kılığına sokarak açığı kapamaya niyetlenmiş gibi. Zamanı mı? Anlamlı mı? Yalnız dikkatinizi çekerim, ilk haftadan bu yana Johansson sürekli bu köşede. Garip.

25 Ocak 2013 Cuma

PSYCHEDELIC FRIDAY

Katie Grand dün twitter'ından Love'ın yeni kapağını yayınladı. Hemen arkasından Glossy NewStand ise dergideki editöryalleri. Baş rolde yine Kate Moss var. Kate Moss'un bahar aylarında Vogue Paris ve Vogue UK'in de kapağa çıkacağı söyleniyo. Hal böyle olunca ortalık ayaklandı ve "Is Kate Moss still relevant?" gibi saçma sorular dolanmaya başladı. Tabii relevant ya ne olacaktı. 39 yaşında hala provakatif hala politcially incorrect, irreverant, seksi, güzel ve kraliçe. Bu kare de dergiden. Kate Moss dergide hem Mert, Marcus'a hem de Tim Walker'a poz veriyo. Bu kareler Walker'a ait ve Moss goes extra bushy. Biraz samanlıkta basılma hikayesi, 70lerin Playboy'u ve Beat.
İsveçli elektornik ikili The Knife "Les Amours Imaginaires" ile tanımıştım. Sırada nisan ayında yayınlanacak albüm "Shaking The Habitual"ı beklemek var. Bu da albümlerinden ilk single. "Full of fire" Cuma akşamına hazırlanmak ve psychedelic kafalara karışmak için. 

24 Ocak 2013 Perşembe

SWIM DEEP

'90 sonlarından sonra bir daha "MMMBop" popülaritesini yakalayamayan Hanson'un upgraded versiyonu gibi.  Biraz Nirvana'dan esinlenmiş ama gerisi gelmemiş, biraz da dress like London Block! California cool Converse'ler ve Afrika'dan Türkiye'ye transfer olmuş Z List futbolcu sarışınlığı. Ladies and Gents huzurlarınızda İngiliz Swim Deep.

Yapmış oldukları şarkılar ise pure pop! Ortada bir kafa karışıklığı.Arada biraz karanlık tonlar, bir The XX havası. Ama yemezler! Tamam ucundan da dream pop.

Birmingham çıkışlı grup yine de One Direction'dan daha cool. Orası kesin.

Dinleyin. Karar sizin.

Bu da son single'ları.

22 Ocak 2013 Salı

GIRL OF THE MOMENT: SKY FERREIRA

New York cool ekolünün son yıldızlarından olan Sky Ferreira Hedi Slimane, Terry Richardson ve V sayesinde defalarca 2012 en hip kızı olarak lanse edildi. 2010 yılından bu yana kendine yer edinmeye çalışan '92 doğumlu Ferreira biraz da 2011 yılından bu yana patlak vermeye başlayan "NewComers are the new blacks" mantığından sevaplandı. 

Tam bir "modern day New Yorker" olan Ferreira'nın elini altına sokmadığı iş yok. Oyunculuk deneyimi, modellik ve şarkıcılık. Sky Ferreira bugüne kadar Grimes ileV'nin "Youtquake" sayısına , Dazed & Confused ve Jalouse gibi dergilere poz verdi. Modayla iç içe olması bununla da sınırlı değil, Hedi Slimane markasının pre-fall kampanyasında modellik yapması için de onu seçti. (Yukarıda olduğu gibi.) Givenchy'nin after-party'lerinde sahneye çıkan Ferreira'nın en sevdiği tasarımcı da elbette Riccardo Tisci. Moda çevrelerinden onu destekleyen bir diğer isim de Carine Roitfeld elbette. Moda bahsini de aslında burada kapatmak isterim zira kendisi modayla iç içe olduğu için müziğiyle fazla ciddiye alınmayacağını düşünüyor. Gariptir ki onun bu denli tanınmasının nedeni ise "Q" ya da "Rolling Stone" gibi dergiler değil, yukarıda saydığım "coolest fashion mags of the town."

Lily Allen'ının başlattığı myspace çılgınlığının yeni dönem versiyonu olan Ferreira ise del Rey ile aynı ekolden. Sadece daha iyi şarkı söyleyebildiğinden bir üst versiyonu gibi. Yeni dönem coolluk simgesi olan bu isimler albüm yerine mixtape ve EP'lerle piyasaya giriş yapıyor. Bakınız bir diğer versiyon Azealia Banks. Kaydettikleri şarkılara ise ayrı ayrı videolar. Eskiden radyo başında merakla çalmasını beklediğimiz şarkıların videolarını tırnak yiyerek videolanmasını beklerken Youtube çağında şarkılara ilk videolar aracılığıyla ulaşıyoruz.

Sky Ferreira tam da şöyle bir kız. "Baygın bakışlar, kafası daima dumanlı" tavırlar. "Everything is Embarrasing" buna en iyi örnek. "I don't give a shit" halleriyle salınmaları şarkının gücünü daha da fazla vurguluyor. Zaten cool-sexy attitude da onun en sevdiği halleri ve özelliği.
"Obsession"ın tavrı ise tam da şöyle. Sky bir barda. Masanın üstünde delice dans ediyo. Sonra patlattığı
şampanyayı önündekilerin üstüne döküyor ve bam! sıra stage diving'de.

Yeni şarkısı "Lost in My Bedroom"da şöyle diyor. "Lost in my bed, And I'm lost in my head, And I'm lost in my bedroom again, It's just what I imagined, Lost in my bedroom, It's just what I imagined". Tam da modern day kafası karışık genç teenage kafası! Zaten yıl içinde artık çıkması planlanan albümünün adı da "I'm Not Allright".

Modern zaman "Lost Generation" ikonu olan Ferreira'yı tanımam ama şarkılarını çok geç keşfetmemin nedeni de sanırım yukarıda belirttiğimin aksine youtube çağında youtube başına geçip yeni videolar/ şarkılar takip etmeye çok üşenmem. İki hafta önce onu dinledikten sonraysa ""I was like" Selen bil bakalım aylardır konuştuğumuz ama sonunda şarkılarını dinlemeye başladığım isim kim sence?" olmuştu. 

Anyways, onu şöyle çağırın. "The it-test girl of the town". Shine bright like a diamond Ferreira. 

19 Ocak 2013 Cumartesi

HAFTANIN KAPAKLARI

Yayınlanan son posttan bu yana bir hafta geçti. En son post yine kapaklar yani.

3kapağın odak noktası da siyah-beyaz olması. I love the black and white. I like the play of light.
Lena Dunham yavaş yavaş dergi içeriklerinden kapaklara taşınmaya başladı. ASSOS sonrası buna bir örnek de Interview ve Fast Company'den geldi. Interview kapağında Dunham 60'lardaki gibi. Bir parça "Je T'aime Moi Non Plus"deki Jane Birkin, bir parça Twiggy!
Dazed & Confused ise uzun zaman sonra ilk defa şanına yakışır bir kapakla karşımızda. Pscyhedelic ruh ve coolest guy Thom Yorke iş birliğiyle. İçerdeki editöryal ise daha da iyi. Sayı kesinlikle arşivlik.
Görsel tasarım açısından on numara işlerin peşindeki Metropoli aslında bu hafta ekstra bir yaratıcılık peşinde. Tıpkı yılın kapaklarında şurada sıraladığım The New Yorker kapağı gibi. "Lincoln" ile Amerikan bayrağı ve kır zincirleri temasıyla "Django Unchained". İki taşla bir kuş. Sizi şanslı hergeleler.

12 Ocak 2013 Cumartesi

HAFTANIN KAPAKLARI

Haftanın kapaklarında bu hafta kapak spotları var.

Tehdit mi kibir mi gözdağı mı? 
NewsWeek'te yeni dönem bu hafta başladı. İlk dijital sayı gün yüzüne çıktı. Ateş yanmaya devam edecek. Körükle gidilmekten korkulmayacak.  "Baskıdan vazgeçip online'a kaymamız bir değişiklik yaptığımız anlamına gelmiyor" diyor spot.
PS. Spot Tom Wolfe'un romanının da adı aynı zamanda.
Vanity Fair dergi dünyasının babası. 
Bu ay kapakta son dönemdeki newcomerlar arasından Jennifer Lawrence kapakta. VF'in gençleri çok fazla seçmemesi -özellikle de solo kapak- düşünülürse büyük bir kapak. Lawrence hem de artık A List. Yılın hem blockbuster hem de ödül avcısı filminde rol aldı. Herkes onu taktir ediyo ve seviyo. 22 yaşında başardıkları ise boyundan büyük. Ancak VF gibi dünyanın en klas dergisinin Lawrence için atabildiği tek başlığın "The most desirable women. 1M men say" olmasını çok komik buluyorum. Daha da ötesi nasıl der ecnebiler "pathetic"!
Evet iki hafta üst üste Scarlett Johansson. İngiliz Elle ve abone kapağı. "Büyüleyici" spotu "Yalın da iddialıdır" dercesine göz kırpıyor.

11 Ocak 2013 Cuma

FALLING STARS

Haftanın kapakları yarın, ama hakkında yazmak istediğim bir konuyla şu kapak çakışınca güzel oldu.
New York Times bu hafta şu soruyu soruyor. "How To Catch a Falling Star?" Peşinden gelen ise Lindsay Lohan. Lindsay Lohan bir zamanlar çok popülerdi, o kadar popülerdi ki Meryl Streep'le aynı filmde oynayıp yanak yanağa W Magazine için poz bile verdi. Hatta Ungaro moda evinde "style advisor" olarak yer aldı. İçine girdiği her işi de batırdı.

Neyse komumuz Lohan değil, Pop Starlar.

Hadise ve Murat Boz'un şu anda jüri üyesi olması Türkiye adına büyük bir olay. Aynı anda iki süperstar ekranda. Ancak yurt dışında böyle değil. Gerçi eskiden bizde de bu böyle değildi. En popüler yarışmalarda yer alan jüriler ya şimdinin unutulmuş, eskinin süperstarlarıydı, ya da yıldızı gittikçe sönenler ve B List isimler.

Amerika'da ise düşen bir yıldızı kurtarmanın yolu onu jüri üyesi yapmaktan geçiyor. Bunlara en iyi iki örnek Jennifer Lopez ve Britney Spears. JLO bu adımı iyi kullandı, bir anda gelen albüm ve filmle de şu anda 00lerin başında yaşadığı altın günlerine geri döndü. Spears için aynı şey söz konusu değil. Tüm dünyada değişen müzik piyasası Amerika'da da değişti. Yeni gelen isimler daha fazla konuşuluyo, daha fazla dinleniyo ve satıyo. Hatta jüriden kovulması söz konusu olan Spears 'akıllıca' bir kararla, ayrılacağını açıklayıp aradan çekildi.

Yarışmaların İngiltere ayağındaki jüri üyeleri de yine B List isimler Nicole Scherzinger ve Kelly Rowland. Prodüktörler için yarışmalara çağrılması kolay isimler. Ünlüler için de yeniden parlama yöntemi. Yine de mesela İngiltere'de bu isimlerden daha fazla Gary Barlow konuşuldu. Popüler TV Showları kendi starlarını yaratıyor, ama gerçek starların da ışığı bir bir sönüyor.

X Factor jüri koltuğunu şimdi de Shakira'ya teslim etmeye hazırlanıyor. Shakira'nın yıldızı 2005 Oral Fixation döneminde en üst seviyey ulaştı. "She Wolf" dönemi konuşulsa da eski Shakira parlaklığı yoktu  "Waka Waka" son bir gaz verse de o şimdi umutlarını jüri koltuğunda aramak için kollarını sıvadı.

Sırada kim var? Rihanna? Lady GaGa?

7 Ocak 2013 Pazartesi

ONES TO WATCH- 2013

Aşağıdaki isimlerin hiçbiri de "yeni keşif" değil. Bir iddiam yok yani. Bazıları 2012 yılında göz önünde olmaya başladı bile. Ancak 2013 onların yılı olacak. Ya da çok mu iddialı. Şöyle diyeyim o halde. Hepsi de kendi alanında çok konuşulacak. Kendinizi hazırlayın. (Tamam yine mi iddialı. Ben çok konuşucam en azından. Yeter mi?)


Vikings
Şuradaki Skarsgaard yazısında Vikings'den bahsetmiştim. Biraz Spartacus, biraz Game of Thrones. Ve hep dediğim gibi yapım History TV elindne çıkma. Starz kadar seks ve kan. HBO kadar görkem kokmayabilir yani. Ama sizce de bu efsanevi Nordik Vikingler izlenilmeyi hak etmiyor mu?

Nikolaj  Coster Waldau
Danimarkalı Aktör "Game of Thrones"la büyük çıkışını yaptıktan sonra (Adı tandık gelmeyenlere- Ensest Lanister) adını çok daha fazla duyuracak gibi. 2013'te vizyona girecek üç önemli filmde o var. Jessica Chastian ile "Mama", Tom Cruise, Morgan Freeman, Melissa Leo, Olga Kurylenko ve Andrea Riseborugh ile "Oblivion" ve sıkı durun. Juliette Binoche ve Maria Doyle Kennedy ile "A Thousand Times Good Night". Tüm bunlar yeni senenin "Leading Man"i yapmıyor mu onu? Her hangi bir dergi kapağında kendisini görmek isteriz.

Scoot McNairy
Scoot McNairy yıllardır beklediği çıkışı bu yıl yapmışa benziyor. Andrew Dominik ve Gus Van Sant onla çalışmayı seçen iki önemli yönetmen. Ben Affleck "Argo"da ona yer verirken Steve McQuuen de onla iş birliği yapan diğer yönetmenlerden. Kendi gibi birden gündem olan Benedict Cumberbatch, Michael Fassbender, Brad Pitt ve Guy Pearce de 2013'te vizyona girecek filmlerde McNairy'ye eşlik eden diğer isimlerden.

Alexander Wang
John Galliano'nun Dior'dan ayrılmasıyla moda editörlerine gün doğdu. Taşın biri yerinden oynadığından bu yana bütün büyük moda evlerinde sürekli isim değişikliği oldu. Bunu gören moda editörlerinin her biri de yazıya Galliano'yu anarak başladı. Balenciaga'dki değişikliğin kökü oraya kadar gitmiyodur her halde? Wang'in kariyeri açısından Balenciaga büyük bir adım. Kim onun bu koltukta fazla barınamayacağını büyükler liginin ona göre olmadığını söylese de dedikodular arasında Balenciaga'dan artıkların/ çalıntıların Wang koleksiyonlarında zaten görüldüğünü de söylüyo. Dior'a gelen Raf kadar ses getirir mi bilinmez ancak yaklaşan moda haftlarının en merakla beklenen ismi olacağı kesin.

Cara Delevingne
Joan Smalls, Models.com'un zirvesinde Lara Stone kadar uzun süre duracağını düşünüyorsa yanılıyor. Chanel ve moda editörlerinin biriciği Delevinge şu günlerde Katie Grand'ın da gözdesi. Her gün onun hakkında tweetliyor, instagrama yeni bir fotoğraf koyuyor. Moss bu durumu kıskanır mı bilinmez ama bu sürede Delevingne de boş durmuyor. Senenin pek konuşulan filmi "Anna Karenina"da ufak da olsa kendine yer bulan Delevingne Chanel dışında Burberry ve DKNY için de kamera karşısına geçti. iD, Vogue Korea, Style.com ve Russh son zamanlarında yer aldığı kapaklar olurken, Love'un yeni sayısında da o var. Dedikodular Alexandra Shulman'ın İngiliz Vogue mart kapağını da ona ayırdığını söylüyor. Wait and see.

Gemma Arterton
Eski Bond kızı Gemma'nın konuşulmayacağını söylemek zaten saçmalık olurdu. Sadece iMDB profiline bile bakmanız yeterli. "Hansel & Gretel"de Gretel olan İngiliz Arterton, Kylie Minouge ile "Walking on Sunshine" müzikalinde rol alacağı gibi yeni bir Julian Fellowes yapımında da başrolde. Benedict Cumberbatch ve Ben Affleck ile de kamera karşısında olan Arterton'un ajandası bir hayli kalabalık. Yıldızın parlasın Gemma. Sahi bu listede Benedict neden yok?

Daria Strokous
Models.com'da basamakları hızla tırmanan Rus asıllı Daria Strokous Franca Sozzani ve Anna Wintour'dan da geçer notu aldı zaten. Raf Simons'lı Dior kampnayasında da o var. "Contagion"da gözüken Strokous 2000lerin ikinci yarısından bu yana piyasada. Couture defileler, A List kampanyalar, Vogue kapakları. Sırada: duruşuyla ikon olma yolunda. Diğer Rus meslektaşlarına göre fazla cool.
Sofia and Mauro / Vogue Türkiye
Sofia & Mauro
İlk kez Vogue Türkiye sayesinde tanıştığım Arjantinli ikili Sofia Sanchez and Mauro Mongiello'nun bir diğer sıkı takipçisi ise Numero. Indie fashion dergilerine seksi& cool çekimler yapan ikilinin kareleri keskin değil. Hayal dünyası kadar renkli. Polaroid kadar vintage-romantik. Baştada dediğim gibi kimseler konuşmasa da ben en fazla onların peşinde koşucam bu yıl. İlhamın kokusu yakında.


Michael de Luca / Dana Brunetti / Kelly Marcel
2012 yılını "50 Shades" serisiyle geçirdik. Sbun köpüğü hala sönüp gitmedi. Zira sıra filminde. Henüz hiçbir şey belli değil. Yukarıdaki isimler ise yapımcılar ve yazarlar. Onlar kesinlikle göz önünde. Aktörler kim olacak? Kurgu nasıl olacak? Yönetmen kim? Seks var mı? Bu onların sene içerisinde cevaplamaktan bıkmamaları gereken sorulardan birkaçı.

Olga Kurylenko
Blackbook
Bond kızı olarak ünlenen eski model ve Fransız filmlerinin gözdesi Olga Kurylenko'nın gözü A List olmakta. "Magic City"de Marion Cotillard zarafetinde, Dita Von Teese seksapelliğinde poz verirken emeline bir Terrence Malick filmi olan "To The Wonder"da rol kaparak ulaşmışa benziyor. Sırada "Oblivion" var. Bu arada "Magic City" 20 Mart'ta geri dönüyor. Asıl 50 Shades orda. Yerden yere vurulan "Empires of the Deep"te de başrolde. Neyse reklamın iyisi kötüsü olmaz.

PS: Blogda üçüncü sene devrilmiş.

5 Ocak 2013 Cumartesi

HAFTANIN KAPAKLARI

Bilmiyorum bu gelenek ne kadar uzun sürer ama.

Geçen ay senenin en iyi kapaklarını sıraladığımda Esquire Russia'nın harika kapaklarından bahsetmiştim. Kapakları hep aynı aslında. Semi close-up shotlar ve ayın A List ünlüsü. Bu tür sade kapaklar aslında hep hoşuma gidiyor. Kaldı ki moda dergisi değilseniz oldukça da ideal.

Yalnız ekibin bir de hilesi var. Kapaklarındaki fotoğrafları kendileri çekmiyor. Ancak büyük edisyonların kapaklarından aşırma da değil. Bu yüzden göze batmıyor aslında. Yani oldukça orjinal.

Kapakta hiç spot olmamasını da hep sevmişimdir. Daha cool bi kere. Hem de daha davetkar. "Bizi bilen bilir,  iki spotla kendimizi sattıracak değiliz" diyor sanki. Ha, alırsın okursun. İçeriği beğenmezsin. Sonra da şöyle dersin "never judge a mag with its cover." Ya da güzellik mi akıl mı? Neyse Rusça hakkında en ufak bir fikrim yok da, içerideki görseller çok hoş. Moda çekimleri ve diğer editöryal çekimler "Hacı biz Rusuz Sibirya kadar soğuğuz" diye bağırıyor. Dergi ne olursa olsun içeriğin ülkeyi temsil edebilmesi gerekiyor bence. (Yani bu tartışmalı oldu da. İyi bir konu çıkar belki bu cümleden.)
Böyle yaratıcı kapaklar pek yapılmıyor artık. Zaten Bazaar da yaratmadı. Yeniden çekim yaptılar. Neyse en azından başka bir dergiden değil. Kendi tasarımlarını Anne Hathaway ile canlandırdılar. Yine de fena olmadı. A List dergiler, A List isimlerle yaratıcı şeyler yapmaktan kaçınıyor. En son V'nin Winter sayısı bu önermeye karşı gelerek Jean Paul Goud ile Scarlett Johansson'u bir araya getirmişti.

Gerçi bu kapak da kiyosklarda değil de abonelerin kapılarında satışta. Bazaar hep yapıyor zaten bunu.

4 Ocak 2013 Cuma

KILLING THEM SOFTLY

Bazı filmlerin hikayesi hiçbir şey anlatmaz. Ama karakterler çok güzel konuşur. Andrew Dominik'in yazıp yönettiği "Killing Them Softly" de tam böyle işte.



Barack Obama (on TV): ...to reclaim the American dream and reaffirm that fundamental truth, that, out of many, we are one... 

Driver: You hear that line? Line's for you. 

Jackie Cogan: Don't make me laugh. One people. It's a myth created by Thomas Jefferson. 

Driver: Oh, so now you're going to have a go at Jefferson, huh? 

Jackie Cogan: My friend, Thomas Jefferson is an American saint because he wrote the words 'All men are created equal', words he clearly didn't believe since he allowed his own children to live in slavery. He's a rich white snob who's sick of paying taxes to the Brits. So, yeah, he writes some lovely words and aroused the rabble and they went and died for those words while he sat back and drank his wine and fucked his slave girl. This guy wants to tell me we're living in a community? Don't make me laugh. I'm living in America, and in America you're on your own. America's not a country. It's just a business. Now fuckin' pay me. 

**
Jackie Cogan: America is not a country it's a business.

Günlük hayatta devam eden konuşmalara televizyondan sürekli müdahale eden Amerikan politikası. Komik, absürd, jackass, maço, stylish ve klişe gangster karakterler. Filmi iyi yapan da her bir karakterin her bir özelliği taşıması. Ve günlük hayattan en sığ konuşmalar. Yani senaryo da karakter tiplemeleri de "fucking great."

Brad Pitt- James Gandolfini ve (kısmen) Linara Washington arasında geçen 3-4 dakikalık konuşma ise efsane. Video da bahsettiğim sahnenin sonları. Artık biraz "show is over" ama. 


Yazıyı Ertuğrul Günay kapatıyor.
"Killing Them Softly" eleştirisi
Günay, geçtiğimiz günlerde Brad Pitt'in başrolde olduğu "Killing Them Softly" filmini sinemada izlediğini belirterek, gazetecilere filme gitmemeleri tavsiyesinde bulundu.

Günay, "Ben salondan çıkmayı düşündüm. İğrenç. Ben bu kadar yüz kızartıcı diyalog hayatımda duymadım ve duymak istemem. 13 imiş, '18 yapın veya elinizden geliyorsa kaldırın bu filmi' dedim. Dedim bunu, Türkiye'nin önünde söylüyorum. İtiraz eden çıksın konuşalım. Ben böyle bir şeye destek olamam. Olmaz böyle bir şey. İnsan eşiyle seyrederken rahatsız olur mu, bırakın çocuğuyla, arkadaşıyla, yakınıyla, sevdiğiyle. Sanat fiilen bu değil. Yapan yapsın, ben almam" dedi.

3 Ocak 2013 Perşembe

Анна Каренина

Emma Bovary, Effie Briest, Nora ve Anna Karenina. Hepsinin ortak noktası "yasak aşk". Ancak bunların arasında en popüler olanı Leo Tolstoy'un ve (Rus) edebiyatın(ın) baş yapıtı olan "Anna Karenina". 1911 yılından bu yana neredeyse 25 uyarlama. Sadece geri kalan uyarlamalar değil yılın tüm yapımları arasından sıyrılan kurgusuyla 2012 yapımı "Anna Karenina" ise Joe Wright imzalı. 


Film tıpkı bir tiyatro oyunu gibi. Yalnız mesela "8 Women"da olduğu gibi sadece tek bir mekan kullanıldığından değil. "Dogville"e daha yakın aslında. Gerçi o da "setting" konusunda kendini aşmış olduğundan onla da pek kıyaslama yapılamaz. Filmde Levin'in (Domhnall Gleeson) doğal yaşam ortamı olan kırsal kesim dışında kamera neredeyse hiç dışarıya çıkmıyor. Kulisler sokak oluyor, atlar opera salonun sahnesinde koşturuyor. Belli bir süre sonra kendinizi kaptırdığınızdan rahatsızlık ve hayal kırıklığı da ortadan kayboluyor. Hatta Wright'a değişik fikirden dolayı teşekkür bile ediyorsunuz. Yani ben ettim. 
Keira Knightley'nin Anna Karenina rolü için ne kadar uygun olduğu hala tartışıladursun asıl konuşulması gereken bu iş için Joe Wright'ın ne kadar "doğru" isim olduğudur bence. 

Filmin en güzel yanı "A Single Man" ya da "I am Love" gibi narin bir mücevher kadar incelikle işlenmiş olması. Filmde konuşulması gereken iki karakter ise Levin ve  Alexei Karenin (Jude Law). Soğukkanlı ve mesafeli duruşu. Aldatılan koca. Drama yaratmaması. Sinir bozucu sakinliği ve donukluğuyla Law kesinlikle filmde karakterini en iyi canlandıran oyuncuydu. Willem Dafoe çirkinliğinin muhteşem bir zariflikle kaynaşması gibi. Körle yatan şaşı kalkar olmuş olacak ki Knightley de en az Law kadar soğuktu. Karenina ve Vronsky (Aaron Taylor-Johnson) arasındaki aşk ise beklenildiğinin aksine şehvet ve tutkudan yoksundu. Aşk en az Law'un karakteri kadar donuktu. Belki buzlar sadece bir parça ikilinin ilk kez seviştiği sırada eridi ama o kadar. Knightley'nin koca filmde en akılda kalınır sahnesi ve kendini gösterebildiği yer ise kuşkusuz Vronsky'nin attan düştüğü sahneydi. Karenina'nın oğluyla olan ilişkisinde bile sevgi ve duygu yoktu. Johnson'un canlandırmış olduğu Vronsky ise dandy-serseri, baştan çıkartıcı ve  flört etmeyi bilen genç bir askerden çok daha uzaktı. Yani yine donuktu. Öte yandan Kitty'nin (Alicia Vikander) düzenlemiş olduğu baloda ikilinin dansı ve tüm o sahne filmdeki en görkemli dakikalardandı. 
Sonuç: Wright; karakterler dışında herşeyi yönetebilmiş. Ya da daha doğrusu filmin yapı taşları Knightley ve Johnson dışında her şeyi ve herkesi idare edebilmiş. Belki de gözde oyuncun Knightley yanlış seçimdi ha Wright? Ya da sorunu kökten çözmek için Wright'ı mı ekarte etmek gerekiyor. Bu kadar görkemli bir hikayenin başka biri tarafından yönetilmesi daha doğru olabilirdi.

2 Ocak 2013 Çarşamba

APOLLO MAG: NO 29 || GRAPHICISE ME ISSUE

Mekanikleşmeye başlayan her şeyde olduğu gibi modada (dergiciliğinde) da yeni düzen başladı. Renk oyunları. Grafik açılımlar. İllüzyonlar ve sürreel çalışmalar. İlgi çeken artık sadece gri background önünde çekilen kıyafetler ya da pastoral ortamlarda anlatılan hikayeler değil. Grafik baskılardan ilham alan tasarımcılar da moda editörlerine ilham veriyor. Modeller poz verirken geometrik şekiller alarak yeni boyutlar oluşturuyor. Elbette photoshop oyunları ve kolaj sanatı da sürreel çalışmaları tamamlayan diğer yöntemlerden.

Grafik denmişken elbette akla ilk olarak üçgenler geliyor. Üçgen çizmek tasarımın en "cool" ve "hip" hali olarak düşünülüyor ki çoğu kişi tasarımlarını tamamlamak için ondan yardım alıyor.
***
Nazarımda Eylül ve Ocağın aslında hiç farkı yok. Yeni kararlar. Yeni listeler. Birinde sonbaharda konuşulacaklar diğerinde ise yeni yılda konuşacaklar. Aralık ayında hızını alamayan ben Ocak'ta da listelerden gitmeye karar verdim. Mesela 2013'te gözünüzü üstünden ayırmamanız gereken 10 isim.

Adı listede yok ama örnek vermem gerekirse Anna Sophia Robb. Hatta -beklenildiği üzre- Teen Vogue'un şubat sayısının da kapağında. Kendisi yeni Sarah Jessica Parker potansiyelini taşıyor mu bilmem ama "Carrie Diaries" ortalığı meşgul edecek kesin. Dizi 14 Ocak'ta başlıyor. Elbette merakla beklenen tek Carrie; Anna Sophia değil. Chloe Grace Moretz'in canlandırdığı "Carrie" de Mart ayında vizyonda. Ona eşlik eden isim ise Julianne Moore. İlginç ikili. Carrie'lerden biri 80'lerin New York'unda gezinirken diğeri banliyöden korku anlatıları yapacak. Ocak ayına geri dönecek olursak. 13 Ocak'ta "Girls", 8 Ocak'ta ise "Pretty Little Liars" geri dönüyor. Aralarından Teen Vogue kapağına çıkmayan tek dizi ise Girls.

Son hatırlatma: 10 Ocak'ta Academy adaylıkları açıklanıyor. Yekta Kopan'ı kaçırmayalım. 13 Ocak'ta ise Golden Globe'lar var. Golden Globe'ların yayınlanmasıyla "uykusuz her gece" sezonu da başlıyor. 

Fazlası için hatta kalın!