29 Nisan 2010 Perşembe

SHAKIRA & AKON FOR WORLD CUP

Futbolla ilgilenmesem de yine de Dünya Kupası maçları bana hep daha farklı gelmiştir. O yüzden tüm maçları olmasa da bir çoğunu izlemeye çalışırım. Bu sene 19. düzenlenecek olan FiFa World Cup Haziran-Temmuz aylarında Güney Afrika'da düzenlenecek.

Her neyse bu kadar girizgah yeter, futboldan konuşmak için bu post'u yazmadım. Elbette işin içine müzik girince Gossip Boy olarak bu işe el atmadan olmaz dedim. Hiç kuşkusuz 1998 senesinde Rick Martin'in söylemiş olduğu ''The Cup Of Life'' tüm zamanların en iyi iyisiydi.

Bu sene ise tıpkı 2006da da olduğu gibi Shakira yine işin içine elini attı ve 2010 World Cup Anthem 'i de kaydetti. 2006 yılında Wyclef Jean ile 2000lerin en iyi şarkısı Hips Don't Lie ile Bamboo adlı parçayi mixleyen şarkıcı bu sefer Güney Afrikalı grup Freshly Ground ile Waka Waka Esto es Africa parçasını kaydetti. Şarkı ispanyolca olarak kaydedilmiş; ancak Spanglish Version'larda bulunmakta.

Afrika ve World Cup ruhu. Tamtamalardan :P izler. İnanılmaz eğlenceli ve bol dans ritimli. Yaza yakışır.

İyi seyirler...

Shakira ♪ Time for África → Waka Waka Lyrics ← Official Song FIFA World Cup Sudáfrica 2010 from Frode Rustand on Vimeo.


Bir diğer ''theme'' şarkısının da Akon tarafından seslendiriliceği söyleniyodu, kesinlik kazandı mı bilmiyorum ama Keri Hilson ile ''OHh Africa'' diye bi şarkı kaydetmişlerdi, yeri gelmişken ona da bir göz atın isterseniz :P

♪♪ Akon & Keri Hilson - Oh Africa ♪♪ from Chilenito on Vimeo.

28 Nisan 2010 Çarşamba

VIDEO PREVIEW OF THE HOTTEST SONG OF THE 2010

Yazmam gereken üç değişik konu vardı aslında. İsmail Cem TV Ödülleri (hala nette doğru dürüst resim olmadığından kısa bir süreliğine askıya aldım) 50 ve 60'ların Amerikan akımı ''Beatnicks'' ve Sandra Bullock & Jesse James ilişkisi....Fakatt....

Ama bu iki video bugun bizlere sunulduysa diğer konuları rafa kaldırıp biraz göze biraz da kulağa hitap etmek istedim. 8 Haziran'da yayınlanması beklenen yılın en bomba albümü Christina Aguilera çalışması Bionic'in çıkış parçası olan ''Not Myself Tonight'' videsounun preview'ları yayınlandı.

Sound bionic ve elektronik video ise tıpkı ain't no athor man gibi ateşli ve hareketli. Have a look =)

Video için tıklayın.
Bu da bir diğer bir preview. Tıklayın.

24 Nisan 2010 Cumartesi

SEX & CITY & SARAH & VOGUE & FASHION & MUSIC & MOVIE

Mayıs sonunda vizyona girmesi planlanan Sex & The City efsanesinin 2. bölümü SATC2den de yeni kareler ve haberler gelmeye devam ediyor. Son olarak bu rüya gibi filmin başarılı sountrack albümü hakkında da bilgiler bizlere sunuldu. İşte albüm içerisinde yer alan parçalar.

1. Click Flash (Ciara)
2. My First Love (Craig David)
3. 2Nite (Janet Jackson)
4. Beautiful (Goldfrapp)
5. Real Girl (Mutya Buena)
6. Pretty Please (Love Me) (Estelle with Cee-Lo)
7. Trouble (Bitter:Sweet)
8. Dangerous (Elijah Kelley)
9. Look at You Now (Katie Herzig)
10. Little Romance (Ingrid Michaelson)
11. We Got Love (Ryan Shaw)
12. Fool's Gold (Amy Winehouse)
13. Mockingbird (Allison Moorer)
14. Hey Baby (Champagne Flutes)
15. You Look So Good (Owen Brady)

Burda verilen soundtrack listesi içinde yer almasa da Alicia Keys; Blondie's şarkısı "Rapture" ve SATC theme song'unu mash up bir şekilde yorumlayacakmış. Yine Jennifer Hudson ve Leona Lewis "Love Is Your Color" adlı bi şarkıya ortak olarak da imza atmışlar.

Bunun dışında gerçtiğimiz günlerde Sarah Jessica Parker'lı American Vogue'unun kapağını koymuştum buraya. İşte şimdi kapaktan daha fazlası var ve çekimlerin kamera arkası görüntüleri ve ufak bir Sarah Jessica Parker söyleşisi.

Tadını çıkartın :))

BAKKALLARA NELER OLUYOR ???

Herkes konuştu biliyorum en sona ben kaldım; herşeyin hızlı tüketildiği günlerde yazdıklarımın ya da denilen bazı şeylerin tekrar edilmesi ne kadar sağlıklı ama söylemezsem içimde kalır ...

Evvvet subject matter: Hande Yener ... Aylar önce twitter sayesinde Hande'nin yeni bir albüm çıkartacağını öğrenmiiştim; ancak içimde en ufak bir heyecan bile uyanmamıştı; zira kendisi yaptığı son hareketlerinden dolayı kendini benden soğuttu. Evet kabul edelim Hande Yener'in Serdar Ortaç, Bengü ve Demet Akalın gibi çok sevilen şarkıcılara (ki üçünden de nefret ederim) ''onlar bakkal müziği yapıyor'' gibilerinden lafları oldukça yerindeydi; çeşitliliğin ve basmakalıp işlerin yapıldığı günlerde Hande'nin ettiği laflar bir çoğumuzun dile getiremediği şeylerdi. Nitekim doğru söyeleyen dokuz köyden kovulur zaten - ki eğer bu üç isim kendilerini birer sanatçı !! ya da en azından gerçek birer şarkıcı olarak görüyorlarsa ellerini vicdanlarına koyup ''evet bizler bakkal müziği yapıyoruz'' demeliler (belki de demiş olabilirler). Ha bakkal müziği iyi mi kötü mü ?? Peki Recep İvedik için ne düşünüyodunuz ?? Sanırım cevap anlaşılmıştır.

2000 yılında ''Senden İbaret'' albümü ile pop müziğin için balıklama dalan Hande o günlerde bile kaliteli işler yapmaktan geri kalmıyodu, yani o dönemde bile diğer pop şarkıcılarından farklı bir yerde duruyodu, ''Sen Yoluna Ben Yoluma'', ''Yalanın Batsın'' gibi hitlere imza atan şarkıcıya bence hiç kimse Hande ilk çıktığı zamanlarda bakkal müziği yapıyordu dememeli. ''Aşk Kadının Ruhundan Anlamıyor'' ile yine çıtayı yükselten Hande aynı zamanda kaliteli videolar da yapmaya başlamıştı. vee ''Apayrı'' ... diskografisindeki en iyi albümlerden biri olan albümle Hande pop ve elektronik müziğini hafiften harmanlayıp ortaya ciddi anlamda mükemmel bir iş çıkartmıştı. Artık hem görsel hem de işitsel anlamda Hande tam anlamıyla ''olmuştu'' (ne demekse artık). Ancak bu kadar başarılı yapılan bir işle Hande pop soundunu biraz daha azaltarak elektronik volumeleri arttırmaya başladı, bence de çok iyi yaptı; ancak aynı zamanda bir çok fanlarını kaybetti, hatta Hande Yener'i çok severim ve dinlerim dediğim zaman insanların garip bakışlarına maruz kalırdım, bu insanlar, en yakınlarım ve aynı zamanda hala da o garip bakışlarla karşılaşıyorum.

Bence hiç kimse ''Romeo''nun Popüler Türk Müziği içindeki yerini görmezden gelemez. Hande istediği kadar Romeo'ya Romio desin ya da başka bişey desin, çünkü Türk halkının gelenekselleşmiş bir beyin yapısı var, basmakalıpları seven bir halk ve tabuları yıkamamak dolayısyla Hande biraz daha marjinal tavırlar sergilemeye başladığında / kıyafetler giymeye başladığında ya da ''başka'' bir müzik yapmaya başladığında insanlar ona alışamadı. Tek sorun buydu, Hande de biraz fazla burnunun dikine gitmeye başladığı anda ipler koptu zaten.

Vee sene 2010 ''Hande'ye Neler Oluyor ???'' Cidden handeye bir şeyler oluyor ??? Demet Akalın ile yakınlaşmalar falan ?? Evet benim için Hande burda bitmiştir !!!

Albümü dinledim hepsi cidden başarılı işer çıkış parçaları ''Sopa'', ''Yasak Aşk'' ve ''Bodrum'' cidden 2010 yılına özellikle de yazına damgasını vurucak parçalar ! Tarz yine Apayrı gibi Pop ve Elektronik harmanlaşmış (ki elektronik tınılar biraz daha az ama dans ritmleri yine yerinde).

Sopa ve Yasak Aşk bir ''medley'' gibi sunulması anlamsız. Belki yeni bir şeyler deneyip yine bu yolda öncü olmak istemiş olabilir (tamam bu yurt dışında da yapılıyo ama sadece canlı performanslarda / konserlerde) Hadi böyle bir şey yaptın keşke iki şarkının geçiş yerlerini daha bir soft şekilde halletseymişsin, ritmler iç içe girerek iki şarkının birleşeceğininin sinyallerini bize önceden vermeden yapsaydın. Peki ya Cheryl Cole çakması video'ya ne demeli ?? Evet yüzümüzü batıya döndürmeli ama ordan ilham almalı ya da ne bileyim, ama kopya yapmayalım ne olur. Böyle bir konumda yer alan bir şarkıcı / sanatçı bence yaratıcı olmalı !

Hande'ye neler oluyor ?? Toparlan bebeğim =)

21 Nisan 2010 Çarşamba

YENI SINEMA HAREKETI


Istanbul Film Festivali'nin bitmesi ve bu ay IstanbulModern'de ilgimizi çekicek güzel filmler olmadığından dolayı biz de arayışlara kalkışıktık ve Ortaköy Feriye Sinemasının düzenlemiş olduğu Yeni Sinema Hareketi Grubunun düzenlemiş olduğu mini festivale katılma kararı aldık. Son zamanlarda yayınlanmış Türk Filmlerinden oluşan seçkisiyle dikkat çeken ve bazı gösterimlerde filmlerden oyuncuların/ yaratıcı grubunun da davet edildiği seanslar düzenleyen festivale bir göz atın derim.

Çok fazla Türk Yapımı filmlerininin takipçisi olmadığım için daha önce izleyemediğim için bu sefer fırsatı kaçırmadan bi kaç filme katılma kararı aldım.
Hayat Var, Uzak Ihtimal, Kıskanmak ve Sonbahar benim seçkim. Siz de kendinizkini seçmek isterseniz bir göz atın derim.

Daha fazla bilgi için de grubun facebook sayfasına ya da internet sitesine göz atabilirsiniz. Tık

19 Nisan 2010 Pazartesi

HERE A DREAM COMES TRUE =) THANK YOU VOGUE


Bilen bilir Penelope Cruz, Kate Winslet, Meryl Streep ve Julianne Moore 'a ne denli aşık olduğumu. Bir de oldukça garip bir huyum vardır; sevdiğim bütün ünlülerin de birbirlerini sevmelerini isterim en azından beraber işler yapmalarını dilerim. Ve bu hayalimi bu sefer de VOGUE PARIS gerçekleştiriyor. Vogue Paris 2010 Mai Issue' yu Penelope Cruz'a adamış.

Karşımızda da üç ayrı kapak var ! Birinde tüm saydığım oyuncular birinde Bono ile Pene, diğerinde ise Pene ile Meryl ! (Tamam moda konsunda ilgiliyim abartılı bir ilgiye sahip olmadığım için Vogue TR benim için yetiyor; ama dünyanın en önemli oyuncularının bir arada olduğu bu dergiyi kaçırmamak lazım açıkçası-) Bu arada Naomi Watts yerine Cate Blanchett ya da Tilda Swinton'ın da o kapakta yer almasını dilerdim. Gwyneth Paltrow'a aşık olmasam da çok severim =) o kapakta kalabilir :P

PS: Haberin kaynağı için SILKYWORLD'e de teşekkür ederi.



Anne Wintour'lu Amerikan Vogue 2010 May Issue kapağında ise Mayıs sonunda vizyona giricek olan Sex and The City yıldızı Sarah Jessica Parker'ın olduğunu da bu vesileyler hatırlatayım ??


Sahi Vogue TR kapağında kim var ??

18 Nisan 2010 Pazar

A SINGLE MAN (MOVIE AND OST)

16 Nisan itibariyle ülkemizde de vizyona girebilmiş- aynı zamanda (29.IFM Akbank Galalaları kısmında da gösterilen) ödül avcısı (-bknz. Venice Film Festival / Bafta Awards / Golden Globes & Academy Awards) bir ilk film olan Tom Ford imzalı ''A Single Man''.

Film; yaklaşık 15 yıllık sevgilisi Jim'i (Matthew Goodekay) kaybeden 52 yaşında bir İngiliz Edebiyatı Porfesörü olan George Falconer'in (Colin Firth) son günü üzerine kurulu. Sevgilisini kaybettikten sonra bir anlamda ölmek ve yaşamak arasında sıkışıp kalmış, hayatın anlamını sorgulamaya çalışan George'un en büyük desteği (ya da her neyse) ise en yakın arkadaşı eşinden ayrılan Charlie'dir (Julianne Moore).

Filmin yönetmeni ve aynı zamanda romandan (Cristopher Isherwood) sinemaya uyarlayan isim Tom Ford olunca, ortaya ne kadar estetik, stylish bişey çıkabileceği ise zaten tahmin edilebilir birşey. Tüm bu çekimler filan acaba eğer Tom Ford olmasaydı nasıl olurdu diye çok merak ettim. (Açıkçası hiçbir zaman başka bir film için bunu düşünmemiştim). İşin içine 60 yıllar girince stil ikonu kavramı da birden bire ortaya çıkıyo. George'un giydiği o muhteşem kostümler hepsi de Tom Ford Menswear ürünü ve kesinlikle muhteşemler. Peki ya Charlie'nin saçlarına ne demeli ! Ohh Charlie/ Julianne Moore demişken, keşke filmde onu biraz daha uzun izleyebilme imkanımız olsaydı :)

Filmin teması kaybedilen bir aşk, hayatı sorgulama, anı yaşama felsefesi üzerine kurulmuş olsa dahi, alt metin olarak (en azından görüntülerle) bir dönemi de biraz daha yakından tanıma fırsatı bulabiliyoruz.. Kıyafetlerden, saçalara, makyajalra, Aldous Huxley ve Truman Capote romanlarına göndermeler, bardaki gece hayatı ve üniversite yaşamı, arabalar ve banliyo ...

Filmin müziklerine gelicek olursak ise 19 şarkıdan oluşan dört dörtlük bir soundtarck albümü ile karşı karşıyayız. Abel Korzeniowksi imzalı mzüiklerin (Golden Globe & Sn Diego Film Critics Nominee) yanı sıra dönemin parlak ismlerinden olan Etta James ve Booker T. & the M.G.'s de filmde/ albümde şarkılarıyla var olan isimlerden. Özellikle Green Onions şarkısı eşilğinde Charlie ve George dansı filmden akılda kalan güzel ve eğlenceli sahnelerdendi.

Carpe Diem / Seize the Day ile yola çıkmış hikaye bence ''must see'' bir movie olaraktan en yakın sinemaya gidilip seyredilmesi gereken bir filmdir. Filmden çıktıktan sonra siz de bir Tom Ford kostümüne sahip olmak, soundtrack albümünü anında edinebilmek veyahutta saçlarınızı Julianne gibi yaptırmak isteyebilirsiniz =)

A SINGLE MAN

17 Nisan 2010 Cumartesi

JAMES MAYER FESTİVALDEN BİLDİRİYO =)

Festivalden aklımda kalanlar ve gelecek festival için kendime notlar !!

Sinepop'da karşılaştığım kalabalık grup ! İşte sizler festival ruhunu taşıyan gerçek sinema izleyicisi sizsiniz. Petit Indie/ Küçük Indi başlamadan önce sahnede küçük çaplı bir alkış depremi gerçekleşti !

Nişantaşı City'sde diğer sinemalardaki alternatif tipler yerine bolcana Lily van der Woodsen kılıklı kadınla karşılaştığım için şaşırmamalıydım =)

Liseli gençlerin, okuldan çıkıp da festivale koşuşturmalarını gördükçe hem onlara gıpta ettim, hem de kendimden utandım.

Atlas Sinemasında ben Mine Vaganti için beklerken merğerse o gün Suç Ordusu'nun gösterimi varmış, adını bilmediğim bi kanalda sinema programı sunucusu kız 5 dk geç kalınca ağlama krizlerine girmiş, filmi kaçırdı diye, neyseki yufka yürekli salon görevlisi kızımız (elbette görmüşsünüzdür elinde telsizle sürekli koşuşturan şu kızcağızı, gören de Oscarları yönetiyo zannederdi) onu hemen arka taraftan içeri aldı. aferim taktir ettim, zaten arı maya gibi bolcana da çalıştı :P

Film çıkışı seyircilerden bazılarıyla D&Rda karşılşatım. Uzak filminin çıkışında filmin Dvdsini alan insanalara gerçketen filmi sevebildikleri için gıpta ettim.

Karanlıktaikler ve A Single Man'de salonda tek bi boş koltuk kalammıştı ! Bu yüzden kendimi çok şanslı hissettim :P Ayrıca Karanlıktakiler hakkında film öncesi bana çok kötü konuşanlara da anlam veremedim. hey common sen Uzak'ı sevmezsen onlar da bunu sevmez demeyin, aynı şey değil :p



#kendime not seneye muhakkak türkiyeden yarışmaya katılan filmleri kaçırmamaya gayret edicem, çünkü oyuncular ve yönetmen ile söyleşi var ! Çağan Irmak, Meral Çetinkaya, Derya Alabora ve Erdem Akakçe ile söyleşi !! Çağan Irmağın yeni filmi geliyomuş bu arada =) Adı Prensesli bişi ama tam aklımda kalmadı :/
PS: Resmi telefondan çekince ancak bu kadar oluyo =)



#kendime not mecbur kalmadıkça Yeni Rüya sinemasında film izlemicem =)

Bu arada gördüğüm o Festival çantalarına hayran kaldım. Wayfarer'larımla da çok uyumlu olucağını düşünüyorum. Cidden gözüm kaldı o çantalarda :P

Hımm, filmlerden önce gösterilen tüm o tanıtıcı reklamları sırasıyla ezberledim bile :P Ama o iddia reklamı, ufff sinir şey :P ama eğlenceli :P

Başka atladığım bişey var mı diye düşünüyorum ama =) hımm yok sanırım :P Seneye görüşmek üzere :)) Aaa bak nerdeyse unutuyodum, türkiyede 50 üstü yaş grubunun (evde oturanların, konken partilerine katılan Etiler kadınlarının) festivale katılıcağı aklımın ucundan geçmezdi :P

MY SUPER SWEET 20 =)

20 oldum pasta kesiyoruz =)
Teenage yıllarına arrivederci diyoruz !
Artık playlistimde Britney Spears yer almicak :)
Gossip Girl seyretmek mi, bye teenage dediğimi hatırlıyorum :P
Nesquick mi, of kors içmicem :)
Kesha gibi Blah Blah Blah diye bağırmicam
ama en önemlisi
bundan sonra
WAKE UP IN THE MORNING FEEL LIKE P DIDDY
I BRUSH MY TEETH WITH BOTTLE OF JACK

daha ne diyeyim bilemiyorum, hayattımın en garip yılını geride bıraktım =)
kendim için sadece isteklerimin gerçekleşmesini diliyorum (çok masumane ve sweet istekler bunlar, hatta isteklerim sadece manevi şeyler)
dileğim mi ne ??
şştt söylenmez
o halde mikrofonu Nelly Furtado'ya uzatırım ve o bana Ispanyolca Happy Birtday der :P

12 Nisan 2010 Pazartesi

2010 BLOG ÖDÜLLERİ ! AND HERE THE NOMINEES OF MINE =)


Gentlemen Tom Ford smokinleriniz hazır olsun. Ladies sizleri de Armani Prive, Loubutines ve Tiffany mücevherleri içinde görmek için sabırsızlanıyorum. Neden mi ?? aaa yoksa size daha Çırağan Kempinski'de yapılıcak olan 2010 Blog Ödülleri davetiyesi gelmedi mi ????

Son günlerde bloglarda ve twitter hesaplarında Türkiye'nin en tanınmış bloggerları (onların hepsini de galalardan, defilelerdeki front row'dan tanıyoruz di mi ama) birer birer BÖ2010 adaylıklarını bizlere duyurdular. Akademinin seçkinler listesinde yer alan ben gibi beyefindelere ise oy kullanmak için altın harflerle yazılı birer aktivasyon kodu gönderildi. (oy vermediyseniz saçma espirmi anlayamazsınız :P)

Yemek bloglarından, kadın bloglarına, aile bloglarından, kişisel bloglara, modadan, teknolojiye taa spora kadar onlarca kategori arasından oy vermek aslında pek de kolay olmadı. (özellikle her kategori için bir oy vermek çok acıydı). Her ödül töreninde olduğu gibi amacım yine olay yeri inceleme ekibi olarak çalışmak, dolayısyla ben de hangi kategorilerde kimlere oy verdiğimi ve neden verdiğimi belirtmek isterim. Ayrıca oy veremediğim ancak oyu hak eden diğer bloggerları da belirtmeyi bir borç bilirim. (Nasıl ki en iyi kadın şarkıcı dalında X kişi aday olmadığında bunu belirtebiliyosam bunu da belirtmeyi bir borç bilirim :P)

O halde Fashion Put It all on me diyerekten Moda Bloglarıyla başlamak isterim. İzlediğim moda bloglarının bir çoğu yabancı olduğu için oy vermek bu kategoride daha kolay oldu. Oy vericeğim iki isim ise Vitrindeyiz ve Fashion 4 You olucaktı. Çünkü onların bloglarında sadece dergilerden alınmış editoryaller ya da newslatterlar ya da yabancı tabanlı tabloid siteler sayesinde ulaşabildiğimiz yeni çekimler, parçalar yok. Fashion 4 You blogunu henüz çok yeni keşfettiğim için oyu onun yerine ilk günden beri takip ettiğim için, özellikle yayınlamış olduğu gezi-moda temalı yazılarını dört gözle beklediğim (ki zaman zaman sırf onları okuyabilmek için yurtdışına gitmesini istediğim blogger da diyebiliriz) Vitrindeyiz için kullanmayı tercih ettim. Moda blogu hazırlamak demek: sadece GQ ya da Vogue'dan alınan çekimleri bloga koyup ''ah bebeğim ne hoş/berbat çekimler yapmışlar'' demek değil. ''Zaman zaman seyahat, Ara sıra Müzik ve Sanat, Her zaman Moda, Bence beni izleyin...'' mottosuyla yola çıkan Vitrindeyiz'e oy vermemek elde değil zaten. Tam benlik !!

Kültür - Sanat kategorisinde ise işim bir hayli zor olucaktı. Çünkü severek takip ettiğim 5 muhteşem blog.

2'debir ile başlamak istiyorum. Blogu keşfettiğimde bir hazine bulmuş kadar sevinmiştim. ''Yepyeni müzikler keşfetme isteği'' dönemime denk gelmişti ve kendisi blogunda sürekli Indie/ Lounge / Alternative tazrda müzik tanıtımlarına yer veriyordu. Son zamanlarda rastalayamsam da her cumartesi (genellikle facebook chat yoluyla yapmış olduğu) leziz röportajalara yer veriyo. Açılışlar, sergiler ve her yerde bulamayacağınız kültür-sanat haberleri. Blogda fazlaca Babylon havası solumak mümkün :p Blogu seçmememin tek nedeni ise fazlaca profosyonel olması. Blogger amatör insanların amatör ruhlarla profesyonelce yapılmış işlerin sergilendiği bir yer olmalı o yüzden üzgünüm. (Bu arada 2de1 hakkında blogumda daha önce de yazmıştım. Tıkla ve gör :P)

Vee oy kullandığım the Balkabaa. Yaklaşık bir senedir izlediğim bu muhteşem blog aslında tam da ben eğleneyim/ okuyayım diye yapılmış sanki. Sinema ağırlıklı, ama müzik, kitaplar, diziler, bir ödül töreni yapılsın da biz de eğlenceli ve başarılı kritikleri okuyalım dediğimiz yazı dizileri. Sanırım arayıp da başka yerde bulamayacğınız özel hafta yazı dizileri.. Sakin ve Kolpa gibi son zamanların parlayan isimleriyle yaptığı ropörtajlar, benim de sürekli yapmaktan hoşlandığım top 10 listeleri ... Daha ne olsun ki ! Gazetelerin haftasonu eklerinden daha başarılı (evet çünkü yanlış bilgiler verilmiyo) (ayrıca daMilliyet-Sanat kadar kaliteli) en profesyonel blogger olduğu için seçimimi ondan yana kullandım :)) Hah bir diğer önemli etken ise ki kendini ''critic'' adı altında ''tag''lemeden güzel, yerinde ve seviyeli criticler yapması.

Son durağımız Kişisel Bloggerlar. İzlediğim sadece 3 ya da 4 kişisel blog var ! Aslına bakarsanız inanılmaz komik yazılarıyla beni yerlere yapıştıran yazılarıyla ödülü kesinlikle MMNTKLLER 'a vermeliydim; ancak sevgili Hande adaylığını koymadı. Seneye ödül törenine beraber katılmayı düşünüyoruz :P Supersoncic NahNormal Goddess Undefienable'dan ise özürlerimi dilerim. (gözden kaçırdım çünkü) kimi zaman depresif kimi zaman muzur ama her zaman manyak gibi şeyler yazıyo. Onu izleyin, izlettirin ya da henüz oy vermediyseniz bu kategoride oyunuzu ona kullanın.

Gelelim kendi seçimime benim oyum ise Hayal Fabrikası'nın. Kültür-Sanat haberlerini kendince yorumlayan ve kişisellikle bunu harmanlayan bloggerı seçmemek ayıp olurdu değil mi. Heh bu arada XOXO THE MAG çıktığında yoksa siz hala VOGUE mu okuyosunuz başlığıyla beni yerle bir eden blogger. Oyum sanaydı işte :P.

9 Nisan 2010 Cuma

LOVE AND WAR

Stil sevenlere stil bi albüm !


Mark Ronson tarafından parlatılıp Brit Music piyasasından dünyaya açılan Daniel Merriwaeather aslında Avustralyalı bir R&B şarkıcısı ve de sanılanın aksine '''Love & War'' onun ilk değil ikinci albümü. Ancak olaylar şöyle gelişir 2006 yılında hazırlamış olduğu ''The Fifth Session'' adlı albümünü yayınlamaktan vazgeçer ve daha sonra beraber ortak işlere imza attığı Mark Ronson ile tanışır; başarılı prodüktöün elinden çıkan albüm sayesinde ise Daniel 2009 yılında Brit Listelerine 2 numaradan dalarak aslında başarılı bir debut yapmış olur. Eee ne demişler bana prodüktörünü söyle sana nasıl bir albüm yaptığını söyleyeyim ! yani ortada kaliteli bişeyler olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Albüm aslına bakarsanız 2009 yılının Haziran ayında yayınlanıyo. Ancak popülaritesinin bizlere ulaşımı ancak kış aylarında ''Impossible'' single'ının ülkemizde de diğer tüm mainstream şarkıcılar kadar çalınmasıyla başlıyo. (Aslına bakarsanız Impossible'da yaz aylarında piyasaya sürülmiş bi şarkı) 2010 yılının şubat ayında albümün Amerikada'da yayınlanmasıyla beraber artık Merriweather; ismi her yerde geçen bi şarkıcı olmaya başlar.

Mark Ronson dışında ise albümden çıkan ilk single olan ''Change''de Daniel'e yine Ronson tarafından keşfedilmiş American Rapper Wales vokalleriyle eşilk ediyo ve olayı daha da eğlenceli hale getiriyo. Albümde yer alan bir diğer ortak çalışma ise başarılı Ingiliz sanatçi o muhteşem sesiyle Adele... ''Water and Flame'' parçasında D.'ye eşlik ediyor ve böylece ortaya albümün en iyi balladlarından biri çıkmış oluyo. Şaşırtıcı olan ise şu, 2 numaradan debut yapmış bir albüm ilk single ''Change'' ve ikinic single ''Red'' (ki inanılmaz vasat bi çalışma) ile 8 ve 5 numaradan giriş yapıyo, ancak Adele destekli şarkı ile listelere giremezken onun daha da tanınmasına neden olan parça Impossible ile ancak 67 numaraya kadar yükselebiliyor.

Albüm hakkında bi kelimelik benzetme yapmak istesem kesinlikle tercihimi ''Vintage''dan yana kullanırım, evet evet tam vintage bi çalışma olmuş sanki. Vinatge kıyafetlere bürünmüş zengin Amerikalılar sanki New York'da bi galaya katılmışlar ya da siyah beyaz kareli görüntülerle 5th Avenue'da gezen Upper-East Side vatandaşları !

Göze batan diğer diğerşarkılar ise ''Chainsaw'' ki gayet hareketli bir r&b çalışması olmuş. Vee Neww York diye başlayan ''For Your Money'' sanki yanıp sönen neon ışıkları altından retro görüntüleriyle geçen bir grup genci hatırlatıyo bana. ''Giving Everything Away For Free'' ise yine en göze çarpan ya da benim beğendiğim şarkılardan bir diğeri.

Vasatın üstünde olan albüme 5 üzerinden 3 verirdim sanırım.

Albümü gibi stil bi adam olduğunu da tüm fotoğraf çekimlerinden, red carpet geçişlerinden ve Mark Ronson ile takılmalarından da anlayabiliyoruz.

6 Nisan 2010 Salı

MINE VAGANTI

''Aşktan daha karmaşık bir şey varsa o da ailedir.''

İşte o karmaşık aile yapısı; hikayenin de başlangıç noktası; Tommasa (Riccardo Scamarcio) Roma'dan döndükten sonra tam hayatı hakkındaki önemli bir şeyi açıklamak üzereyken lafa abisi (asıl kelimenin yazılış şekline sinir oluyorum) Antonio (Alessandro Preziosi) başlar ve eşcinsellğini açıklar. Duygu karmaşası, stres, üzüntü, sinir ama hemen ardından kahkaha. Daha filmin başında işte nasıl bir filmle karşılaşacağınızın sinyalleri veriliyo. Duygusal ve komik. Daha da önemli ikisi kimi zaman bir arada kimi zaman ardarda
İşte Alba karakteri yüzününden rapunzel saçlarını kestiren muhteşem güzellikteki Nicole Grimaudo.
Bilge baba-anne'den ince replikler:
'' “Normal” ne korkunç bir kelime.''
''Seni istemeyen binlerce insan arasından seni seven birini bul.''
''İmkânsız aşklar asla ölmez.''
''Hep başkalarının istediğini yaparsan hayat yaşamaya değmez.''

İşte filmden bir diğer eğlenceli kare. Tommaso'nun Roma'dan gelen arkadaşları, ailenin durumu kavrayamama karmaşası, bir kez daha şeker mi şeker halanın komikliği ve son olarak Teresa ve Tomasso'nun annesinin sahnesi :))

Elinden Vogue ve içki kadehleri düşmeyen bir hala :) Hatta ve hatta yeğeninin çocuklarına bile eğitim verdiği sanılırken aslında başka şeyleri öğretmesi (evet kahkahalar kesilmiyo)
Kayınpederine baba dediği için sürekli azar işiten bir damat ve '' acaba ben de gay miyim diye düşünmedim değil'' diyen bir abla ! =)

Elbetteki tüm bu muhteşem, eğleneli ve de duygusal repliklerin, sahnelerin yanında muhteşem ötesi güzellikteki (hayır abartı yok) Italya manzaraları ve arkafonda çalan müzikler filmin en belirgin güzellikteki unsurları.
Sezen Aksu, Pink Martini, Nina Zilli ve Bacarra !! VC Barcelona'daki Barcelona manzaraları ve o muhteşem ispanyol ezgileri ki Guila y Los Telerenni şarkısı Barcelona Barcelona benim için nasıl bi önem taşıyosa Lecce manzaraları ve 50 Miles ve Nina Bacarra da benim için artık aynı anlamı taşımaya başladı sayılır.



Tüm şarkıları dinlemek istiyorsanız tumblr sayfama göz atabilirsiniz :P
Here it is Apollo Tumblr Boy :P

O halde teşekkürler Ferzan Özpetek !
Belki en iyi Özpetek filmi değil ama... ama...beni inanılmaz şekilde derinden etkileyen bi film oldu...

Serseri Mayınlar Mine Vaganti Fragman Trailer - gazi-antep.com on Vimeo.


Thats all my lovely fellas :)

3 Nisan 2010 Cumartesi

LET'S TALK ABOUT MUSIC BABE !!

Bu ayki en'ler.(Düşündüm düşündüm bi giriş bulamadım).
İşte bu ay en çok dinlediğim şarkılar. Bunlar blogum için seçtiğim song of the weekler.
Kesha ft. 30H!3: Blah Blah Blah (1 week)
Lady Gaga ft. Beyonce: Telephone (4 week)

Bunlar da diğer en fazla dinlediklerim
Rihanna: Rudeboy
Mariah Carey: Angels Cry
Alicia Keys ft. Beyonce: Put It In A Love Song
Christina Aguelira: Im Not Myself Tonight
Gorillaz: Stylo
Shakira: Gypsy
Lady Gaga: Dance In The Dark
Lady Gaga: Fashion

Ayrıca ay boyunca en fazla Vampire Weekend ve ''Contra'' albümünü dinledeim. Ayrıca Nine Filminin ''Soundtrack'' albümünde yer alan;
Fergie: Be Italian
Kate Hudson: Cinema Italiano
Marion Cotillard: Take It All en fazla dinlediğim şarkılardandı.

Öneride bulunmam gerekiyosa bu ay muhakkak gidin ve Cnbc-e Dergisini alın; zira içinde pek yakında kanalda gösterime giricek olan savaş dizisi The Pacific için düzenlenmiş ve 2. Dünya Savaşı şarkılarından oluşmuş bir soundtrack albümü yer alıyor.


Veee Nisan ayı içerisinde müzik marketlerde yer alacak albümler.

  • Kate Nash // My Best Friend Is You
  • Gogol Bordello // Trans-Continental Hustle
Artık krizden midir bilinmez son aylarda genellikle superstar isimlerden albümler çıkmıyo. Ocak-Şubat-Mart ayları genellikle yavaş geçerdi ancak Nisan dendi mi yılın en bomba albümleri kategorisine girebilicek bir iki albüm muhakkak piyasaya sunulurdu, ancak görüldüğü gibi ortalıkta bir durgunluk var. İçinizi kapatmıi gibi olmayayım ama Haziran ayında yayınlanacak ''Bionic'' Christina Aguilera albümüne kadar ortalarda kayda değer pek bişey yok.
That's all folks :p

2 Nisan 2010 Cuma

DO YOU THINK THAT WE CAN WIN, MANGA ??

Blogumda normalde sevdiğim şeylerden bahsetmeyi seviyorum, yani seyrettiğim, izlediğim ya da dinlediğim şeyler arasında eğer kötü yapılmış işler varsa genelde onlara burada yer ayırmamayı seçiyorum. (Bunu çok sevdiğim yazar elif şafak'tan öğrendim). Ama bu sefer işler biraz değişik belki yine yazımı yermek amaçlı değil de tepki amaçlı yazdığımı söylemem daha doğru olur.

Her neyse genelde bir şeyi beğendik mi hemen abartırız sürekli ondan bahsederiz, ya da gözümüzde büyüttüğümüzden yermeyi seçeriz; ama iş -en azından benim için- bi albüm ya da şarkı tanıtımına gelince orda biraz durmayı seçerim. Tıpkı Manga'nın Eurovision şarkısında olduğu gibi. Dinlediğim ilk anda zaten şarkıyı beğenmedim; ancak hemen gelip onu burda söylemek yerine bekledim, uzun süredir çeşitli aralıklarla da dinliyorum ama yok, yine de beğenmedim; hani belki videosu belki biraz şarkıya ısınmamı sağlar dedim yok o da olmadı. Hani normal şartlarda -çok sık olmasa bile- Manga'yi dinlerim, yani gruba karşı bi antipatim yok. Vakti zamanında Sibel Tüzün ''SuperStar'' ve Hadise '' Düm Tek Tek''i beğenmiş biri olarak ve körü körüne savunmuş olsam bile üzgünüm Manga seni savunamıyacağım :P Hayır, hani benim derdim şu da değil: Normalde çok daha kaliteli şarkılar yapan Manga neden Eurovision'a bu kadar kalitesiz bi şarkıyla katılıyo ?? Çünkü Sertab'da inanılmaz süper şarkılar yapmış olmasına/ seslendirmesine rağmen ''Everyway That I Can'' gibi tekdüze bi şarkıyla katılmıştı. (Yanlış anlaşılmasın sevmiştim şarkıyı, hatta hala ara sıra dinlerim, ama şunu da kabul edelim ki Setab'In katıldığı sene de zaten doğru dürüst güzel şarkı yoktu).

Keşke Manga kendi tarzını yansıtan bi şarkıyla katılmayı seçseydi. En azından sonuncu da olsa Whoooa Manga süper bi şarkıyla katıldı, ama insanlar onları anlamadı ve seçmediler derdik. Ucuz sound ve o oryantal tınılar... :/ cidden olmadı.

Sonuç mu ?? Eurovision'da hiç değişmeyen 3 favori ülkem vardır. Yunanistan, Ermenistan ve Türkiye. Üzgünüm Türkiye; sanırım bu sene ekranda seni gördüğümde tüylerim diken diken olmayacak, ama şunu da söyliyeyim o gece güzel bi showla çıkarsan ve de şarkının üstünde biraz daha çalışırsan son dakkada fikrim değişir -ki yine de sanmıyorum. Ayrıca MANGA SANA SESLENİYORUM ÖZGÜVENİN SÜPER OK! AMA İLK 5 DİYE UÇMA !!!! MTV DE ÖDÜL KAZANDIN DİYE BİŞEY SANMA KENDİNİ ! NETICEDE O ODÜLÜ İNGİLİZLER, FRANSIZLAR, İTALYANLAR TARAFINDAN ELDE ETMEDİN. SENİ SEVEN TURK TAKIPÇILERİNİN IYI Bİ ŞEKİLDE ÖRGÜTLENMELERİ SAYESİNDE ALDIN !!!


maNga - "We Could Be the Same"