Eyaletler ve birlikler birer birer "eleştirmen" ödüllerini açıklayadursun mainstream ödüllerin adaylıkları da bizlere "Christmas ruhu" gibi "Oscar Ruhu"nu yavaş yavaş aşılamaya başladı. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Indie Spirit Adaylıklarından sonra dün ve bügün açıklanan Screen Actors Guild Awards ve Golden Globe adaylıkları 24 Şubat gecesi karşılaşacaklarımıza dair birkaç ipucu vermeye başladı.
"The Master" ve "Anna Karenina": PR ve ses getirmek açısından yayınlanmadan önce haklarında çok fazla yaygara koparılsa da ikisi de ödül sezonunu domine eden filmler olmaktan çok öte bir yerlerde.
Nasıl ki Türk izleyicisini 10 numaradan vurmak için ağlak olmak şart Amerikan izleyicisini kendine çekebilmek için de savaş ve Irak üzerine bir şeyler söylemek gerekiyor. Karşısındakiler yılın en iyi yapımları olsa da "Zero Dark Thirty"nin tüm ödülleri toplayacak olma bahisleri bir hayli yüksek. Öte yandan filmi bu denli itici kılan bir diğer özellik de Kathryn Bigelow'un iki sefer üst üste aynı hikayeyi çekmiş olma hevesi. Jessica Chastain ardı arkası kesilmeyen başarılı rollerle ödül anlamında emeğinin karşılığını pek alamasa da yine bir savaş filminde oynuyor oluşu onun da yüzünü güldürebilir. Yine de muhtemelen izlemeyeceğim filmle ödül alması performansını kaçıracağımdan da bünyemde derin yaralar bırakacağa benziyor.
Salmon Fishing in Yemen
Komedi/ Müzikal dalı ise şahsen benim yüzümü en fazla güldüren kategori oldu. Ewan McGregor ve Emily Blunt'ı bir araya getiren "Salmon Fishing in Yemen"in ve muazzam oyuncu(luk)ların yer aldığı "The Best Exotic Marigold Hotel"in paspas altı edilmemiş olması çok hoş. Öte yandan indie duruşu "Moonrise Kingdom"ı diğer büyük yapımların yanında ezdirmediği için de alkış. Akış bakımından çokça MK'a benzettiğim "Beasts of the Southern Wild"ın da listede -kadın oyuncu dalında bile- yer almayışı üzücü ama. (Gerçi onun dalı bura değil de MK bilinç akışı yaptırdı.)Ewan McGregor'un oynadığı yapımlar ödül sezonlarında daima ön plana çıksa da kişisel idolümün kırmızı halı üzerinde henüz doğru dürüst bir heykelcikle poz veremeyiş oluşu benim canımı çok sıkıyor. "Versatility" anlamında çağın en büyük aktörlerinin başında gelen McGregor'un kara bahtı Leonardo Di Caprio ve Brad Pitt ile yarışır. Yine "Killing Them Softly" ve Matthew McConaughey'nin ortalıklarda olmayışını da garipsedim.
Öte yandan fragmanının tüm filmi ele verdiğini var sayarsak -gerçi önermenin durumla bir alakası yok ama- Naomi Watts'ın "The Impossible" ile bu denli gündeme gelişi pek şaşırtıcı. Rakiplerinin Chastain, Cotillard ve Mirren olduğunu var sayarsak hele ödülü kazanma şansı ne derecedir orası tartışılır. Bir de Naomi Watts bana hep çok silik gelir. "Funny Games", "Eastern Promises" ve "21 Grams" gibi yapımlarda yer alsa da hep bir B sınıfı oyuncusu gibi. Kaderini belki de "Diana" değiştirir.
Kariyerinin başındaki "Burning Plain" performansı hemen arkasından gelen "Winter's Bone" ve "Hunger Games"deki performansının bile ihtiraslı olduğunu var sayarsak "Silver Linings" ve Jennifer Lawrence çoktan merak edilenler listesinin zirvesine oturdu bile. Bradley Cooper da umarım hak ettiği yeri edinebilir.
Müzik dalları her zaman için bana karışık gelse de Adele'in liste içinde olması sevindirici. En büyük rakibinin Taylor Swift oluşu olayı bir anda Grammy'lere çeviriken "Snow White" ile Florence Welch'i ve yine "Hunger Games" ile Arcade Fire'ı görememek üzücü.
Son 10 senede seyretmiş olduğu animasyon yapımları bir elin beş parmağını geçmeyen beni çok eğlendiren "Hotel Transylvania"yı listede görmek de yine yüzümü güldürenler arasında. (Bakınız. nasıl da ufak şeylerden mutlu oluyorum). Öte yandan yurdum vizyonunda filmin Türkçe dublajlı oynatılması ise filmi antipatik bulanların gayet tabii sebebi olabilir. Transylvania'da Karadeniz aksanı?
Amour
Yüzyılın en sıkıcı filmi dalında başı çeken "En Kongelig Affeare" (gerçi daha önce de bahsettiğim gibi IKSV'nin filmi pazarlayış yöntemleri festivallerde izlenen birçok filmin beğenilmemesine sebep olabiliyor) Yabancı Filmler dalında aday olurken izlerken hissizleşmenize ardından kopup gitmenize ve donakalmanıza neden olan "Amour" - henüz "Rust& Bone"ıu (Rag&Bone değil. Dikkat) izlememiş olsam da bence kategorinin galibidir. Öte yandan kadın oyuncu yarışında olan Emmanuelle Riva'nın da ne kadar ileriye gidebilecğini görmek için sabırsızlanıyorum.Televizyona gelince; "The Good Wife"a büyük haksızlık yapan Hollywood yabancı basını bir kez daha Julianna Margulies ve Archie Panjabi'ye adaylık verse de bir terbiyesizliği de Christine Baranski'ye yaptı. Alan Cumming'in de yine hiç adaylık elde edememiş olması büyük ayıptır.
Yeni dizilerden "Girls" ve "The Newsroom"un gözden kaçmaması da pek şahane. Yalnız drama'da TGW'a yapılan haksızlık komedi de "Parks & Recreation"a yapılmaya devam ediliyor. Üstelik bu sezon bir anda attan popülaritesini de düşenecek olursak bu görünmez gelinişliği şaşırtıcı.
İçimden çok büyük bir his Michelle Dockery'nin ödülü alacağını söylese de kategorinin gerçek galibi Margulies'dir. Komedi dalında ise akademi umarım Amy Poehler'a ödül vererek bir ölçüde ayıplarını kapatır. Bu arada diziden başka isimlerin de aday olmayışı üzücü.
Maggie Smith bir kez daha her koldan aday olurken (sen ne yüce bir insansın) "Modern Family" varlığını korurken, "Game of Thrones" tamamıyla silinip giderken Nicole Kidman ve Julianne Moore rekabeti burada da devam ediyor. Umarım yine ödülü kucaklayan isim Moore olur (Lange aradan zıplamasa bari.)
The Girl
Sienna Miller'ın ödülü kapabilme adına hiç şansı olmasa da filmografisnin en iyi performansını sergilediğini belirtmeliyim. Zira kendisi benim için bugüne kadar hep Jude Law'ın sevgilisi ve "September Issue"nun kapak yıldızı olarak varlığını sürdürüyordu. Bu bağlamda yine "The Girl" aday olmuş oluşu da pek sevindirici şeyler arasında.Aralık ayı itibariyle filmlerin yüzde 98'ini göremeyen biri olarak adaylıkları eleştirmek gerçi pek de doğru sayılmaz. Bu iş bu seviyedeyken biraz fun-boy'lukla sınanıyor sadece.
Ödül gecesi görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder