16 Şubat 2012 Perşembe

GOOD GIRL GONE BAD: CAREY MULLIGAN

Asıl çıkışını  ''If I get to University, I'm going to read what I want, and listen to what I want...and I'm going to Paris, and I'm going to smoke and wear black'' diyerek 2009 yapımı ''An Education''la yapan Carey Mulligan ''Public Enemies'' ve ''Brothers'' ile CVsini güçlendirdikten sonra biz romantiklerin kalbini bir de ''Never Let Me Go'' ile çalarak sezonun iki ödül avcısı filmi ''Shame'' ve ''Drive'' ile de yıldızını parlattı. (Giriş paragrafını beğenmediğini belirtmek isterim. Halbuki ilk iki satır havalı olmuştu).
W Mag January 2012
Michael Fassbender'ın sorunlu kız kardeşi rolünde bugüne kadar çizmiş olduğu karakterlerin aksi bir rolde oynayan Mulligan bence filmin en iyi yanıydı. Ödül sezonunda görmezden gelinse de siz bence filmde söylediği ''New York, New York''u kaçırmayın.
Aslında tıpkı 'An Education'da söylemiş olduğu sözleri bu filmde yaşamış gibi gözüken Mulligan başına buyruk olsa da abisiyle (Fassbender) giderek kopan ilişkisini toplamaya çalışan bir katakter de. Brandon'a (Fass) göre Sissy (Carey) sadece sırtını ona dayayarak yaşamaya çalışan bir kız olsa da, aslında pek öyle de sayılmaz. Manevi anlamda dayanabileceği tek kişi o olduğundan Brandon'la arasının açılmasını istemez, ama başının buyrukluğu B'nin patronuyla yatmasına kadar ilerledikten sonra abi-kardeş yapmış oldukları konuşma sonrasında film climaxe ulaşır. Aslında işin ilginç yanı da şu, her iki kardeş de aynı. Her ikisinin de duygusal ilişkiler ile sorunları var. Sissy sürekli kendini var edebilmek açısından her hangi bir erkekle -abi ya da sevgili- duygusal bir bağ kurmaya çalışırken Brandon da bunu yapmaktan -belki güçsüz olacağından korktuğundan- uzakta duruyor. Kardeşini evden uzakta tutmak, çıkmaya çalıştığı bir kızla yatamamak vs vs.
Dibi gelmiş saç boyası, koyu renkli tırnakların aksine Ryan Gosling ile oynadığı ''Drive''da kocasını beklerken çocuğunu yetiştiren tipik Amerikan orta / alt sınıf karakteriyle karşımızda. 'Shame'in en güzel şeyi o olsa da 'Drive' işin aynısını diyemicem (en azından beni etkileyebilme açısından). Kameranın sürekli Ryan Gosling'in mimik ve hareketlerine odaklanması, aslında onun ne hissettiklerini anlamamızda daha fazla yarıyo sanırım, gerçi bu işin içine biraz daha fazla gizem katsa da sanırım beni en fazla etkileyen şey bu oldu. Üstünde akrep  olan bomber-jacket'i ve deri eldivenleri ile tam bir stil ikonu. (Yine buradaki stil ikonu kelimesi Alexa Chung için tanımlanan değil, tıpkı Rooney Mara ve Lisbeth Salander karakterinde olduğu gibi.)
Saf ve temiz yan komşu rolünde karşımıza çıkan Carey Mulligan'la beraber Gosling aslında tam sterotipik kadın-erkek ilişkisinin altını çiziyo, kadına aşık olan ve onu her türlü beladan uzakta tutmaya çalışan super-hero rolü. Düşündüm de belki bir de Gosling'in çok az konuşması da beni etkilemiştir. Son zamanlarda bir Rooney bir Gosling'in çizmiş oldukları karakterden bu kadar etkilendim sanırım zaten. Neyse this post was supposed to be written about Mulligan not Gosling.

PS: Carey Mulligan, ''The Great Gatsby''nin yeniden çekiminde Daisy Buchanan rolünde, sanırım gelecek senenin en merakla beklenen kadın oyuncusu o olacak. Oscar adaylığı gelir mi acaba ?

PS2: Ryan Gosling hakkında daha önce yazmıştım, okumak için: Tık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder