25 Temmuz 2012 Çarşamba

THE NEWSROOM

'Parası olan düdüğü çalar' sonucunda HBO yine göbek adı olan 'Görkem'in hakkını verdi. Senaryolarını sinemada izlemeye alışık olduğumuz Aaron Sorkin bu sefer TV dünyasının en baba işlerine imza atan kanal için kalemi eline aldı. Üstelik dağıtılan roller de en azında kendi kadar tanıdık isimlere gitti. Sonuç HBO Yıldız Savaşları'nda yine 1-0 önde. 

İlk bölüm başlar başlamaz sarf edilen onca politik cümle ilk başlarda dizinin George Clooney elinden çıkmış olduğunu düşündürse de (çünkü sırf Clooney politik-dram yazıyor. Neyse belli ki 'Ides of March'ın tadı hala damağımda) aslında senaryo ve yapım iki Oscar Adaylı (ki 'The Social Network' ile de ödüle sahip) Aaron Sorkin'e ait. Bunca laf salatasından sonra aslında dizinin politika ile sınırlı olmadığını da söylemeliyim. Kablolu yayında olan bir Amerikan TV kanalında hazırlanan haber bülteninin mutfağına konuk oluyoruz.

''Öff haberler çok sıkıcı'' dediğinizi duymiim. Çünkü dizi; ivmeyi tam da ekibin haberlere hazırlandığı zaman kazanıyor. Her ne kadar ''Moneyball'' ve ''The Social Network''u sevsem(k) de bence kabul etmeli, zekice planlanan ve karakterlerin hepsi de güzel konuşan senaryolara sahip olsalar da bir şekilde olaylar yavaş akıp insanlar sıkılmaya başlamıyor mu? (Yoksa sırf ben miyim?) Özellikle 75 dakika olan ilk bölümün hikayeyi bağlama kısımları 'yeter uleyn' dedirttiriyor. Ki bu öteki bölümlerde de devam ediyor. Öte yandan haberlere 5 kala ve bültenler sırasında Mackenzie MacHale'in (Emily Mortimer) yaşadığı stresin size geçmesi. Priceless. Üstelik beni etkileyen sadece Mortimer'ın aldığı şekiller değil muhteşem aksanı da. (Bknz. ass deyişine kurban). Popülaritesini sürekli Jay Leno ile karşılaştıran (ama daha coolu) Will McAvoy'un (Jeff Daniels) sakince geçidiği sinir krizleri ise ''böyle patron düşman başına'' cinsiden, ayrıca Amerika'ya atılan bütün taşlar ve politik eleştiriler de yine Will'den geliyor. ''The first step in solving any problem is recognizing there is one-America is not the greatest country in the world anymore.''


Sadakat yanlısı Maggie Jordan'sa (Alison Pill) diziye komedi, sakarlık ve aşk üçgenini sokan isim. Hali hazırda sevgilisi olan Don Keefer (Thomas Sadoski) mi yoksa Mackenzie'nin yardımcısı bir anlamda Mag'in erkek versiyonu Jim Harper'la (John Gallagher Jr) mı ideal ilişkisini yaşayacak merakla bekliyoruz. Sadakat demişken.. yaptığı yanlış sonrasında Jim'in Maggie'yi koruması ve Mackenzie'nin sürekli tüm ekibini kollaması da belirtilebilinir. Will ortalarda yokkense arkasından yeni bir ekibin kurulmaya başlanması da sadakatin başka bir örneği. Öyle ya da böyle Maggi'nin ağzından çıkan sadakat dizinin bence anahtar kelimelerinden biri. Zira kelime sadece iş ilişkileri konusunda gitişatı belirlemekle kalmıyor, dizide yer alan birkaç duygusal ilişkinin de temeline dönmemizi sağlıyor. 
Dizinin sosyal medyayla olan ilişkisi de yavana atılamaz. Neal Sampat (Dev Patel) blogger olarak şirkette yerini alırken medyanın sahibi Charlie Skinner'ın (Sam Waterston) -hayır Martin Scorsese değil- olan biteni tweettirmeye çalıştığını izliyoruz. Ve yıldız kadronun son ünlüsü ise Sloan Sabbith karakteriyle Olivia Munn. Kader değişmez, dizide de yükselmesinin sebebi -elbette ki aklının yanı sıra- fiziği. Aklı derken şaka yapmıyorum. Kadın ekonomist. 


İlk üç bölüm sonrasında ikinci sezonunun garantisini alan dizinin akış hızı hala yavaş olmaya devam eder mi bilmiyorum ama yaratılan her bir karakter için bile dizi izlenmeye değer, ama yine de uyarmadı denmeyin, dizi öyle biriktirilerek arka arkaya 4-5 bölüm seyredebileceklerinizden değil. Başlarda böyle bir dizinin neden yazın yayınlandığını sorgulasam da seyirci heycan dolu ana-sezonda slow-motion bir yapıma bağlı kalmak istemez cevabını uygun buldum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder