Kate Moss’tan daha karanlık Stella Tennant’dan daha kadınsı Lara Stone’dan daha goth meta-supermodel Kristen McMenamy’ninkızıLily yeni it-Girl.Ütelik piyasa Cara’ya tam da yeni alışmaya başlamışken. Anne-baba torpilinden midir bilinmez girl with an attitude Lily front-row’a davet edilmeyi beklerken bir anda kendiniChanel, Saint Laurent ve Marc Jacobspodyumunda yürürken buluyor.
Sonrası;
Onu destekleyenler sadece tasarımcılar değil editörler de. Grey dergisinin ilkbahar/ yaz kapağında bulunan Lily Love, NY Times T ve Teen Vogue‘da da kendine yer buldu.Podyumların karanlık tarafı onu da baştan çıkarır mı bilinmez ama bembeyaz teni, kalın dudakları ve siyah saçlarıyla karakterini yaratan Lily, Bella Heathcote’un karanlık tarafı gibi.
Listeyi 2012 Mart -2013 Mart tarihleri arasında seyretmiş olduğum filmlerden oluşturdum.
Listede olmayan diğer filmler "Laurance Anyways", "Weekend", "Oslo 31 August" "Keep The Lights On" ve "The Master". Belki bir de "Argo". Öte yandan "Killer Joe" da çok iyiydi. Ve yılın komedisi elbette "2 Days In New York". "The Girl" ve "Game Change" TV Filmleri olmalarından dolayı liste dışı kaldılar.
Ang Lee'ye R.E.S.P.E.C.T. Ama şöyle bir düşününce "Life of Pi" bu listedeki filmlerden çok daha iyi değil- bence. Teknoloji harikası. Ona bir şey diyemem. Peki sinema teknoloji mi? Saf duygu mu? Münazara başlasın.
Bu sene listeyi oluştururken daha dikkatkli olmaya çalıştım, mesela geçen senekine baktığımda "We Need To Talk About Kevin" liste dışı kalmış (şu anda bileklerimi kestim), ama "Hugo" var. Anlık heyecan. Dönüp de bir kez daha "Hugo"yu seyretmem mesela. Ama grökemli olma konusunda yılın en iyi yapımlarındandı. Kısacası nasıl derler moda editröleri "zamansız parçaları" seçmeye çalıştım bu sefer.
10Marina Abramovic- The Artist is Present
Yapım "çok iyi bir belgesel" olmaktan bir tık daha yukarıda. Marina Abramovic'le aynı ortamda nefes alıyosunuz. 9The Loneliest Planet
Gürcistan dağları bir cennet. Kadın-erkek ilişkileri dengesizlik üzerine kurulu. Anlık bir hatanın sonuçlarına katlanmalısınız. Konuşmak yok. Sadece dinleyin. Small talk yerine fiil çekmek her zaman işe yarar. 8Beasts of the Southern Wild
Filmden düşen tek bir screencap tüm hikayeyi özetliyor. Masal diyarı. Kim demiş masallarda her şey toz pembe diye ama!
7Tabu
Beast ve Moonrise büyülücülüğünde bir masal değil. Ama izlediğiniz masal. Siyah-beyaz masal. Masalı dinlerken duyduğunuz müzik şahane. Siyah, beyazın fendinde midir bilinmez filmin en çarpıcı yanı da "elegant touch". Holy Motors Leos Carax ne anlatıyo? Ne anlattığı size kalmış, ben nasıl anlattığıyla ilgilendim. Daha önce de dediğim gibi "BaşYapıt"ın daha sofistike versiyonu gibi. 6Cafe de Flore
Bu da yılın en yürek burkan filmi. Farklı zaman dilimleri için "Cloud Atlas"a gerek yok. Daha kompakt daha duygusal. Müzikler kadar Vanessa Paradis de harika. 5MoonRise Kingdom
Saçma ve eğlenceli. Karikatürize. Wes Anderson. Kurgu şahane. Sanat yönetimi fevkalade. 4Rust and Bone
İki tür sevgi. Kadın-erkek. Baba ve oğul. Film Marion Cotillard sayesinde oldukça öne çıkarılsa da filmdeki aşktan öte yürek acıtan nokta baba ve oğul arasındaki ilişki.
3Barbara
Bembeyaz bi odada olduğunuzu hayal edin. Beyaz masa. Beyaz sandalye. Bir de duvarda cam çerçeve. Huzur var. Sonra çerçeve yere düşüyo. Camları yerden toplarken tüm plan kırmızıya bürünüyor. Yılın en minimal filmi.
2Django Unchained
Kan hiç bu kadar zarif akmamıştı. Christoph Waltz'un paltosu, Django'nun moda anlayışı. Tarantino touch.
Silver Linings Playbook
Bradley Cooper'ın deli halleri ve yılın en iyi erkek oyuncu performansı. Jennifer Lawrence'ın Robert De Niro'ya kafa tutuşu. Jacki Weaver'ındenge oyunları, Hemingway what's your problem? ahh tabii bir de şu okul projeleri. Cooper'ın çöp torbası vs Dolce&Gabbana'nın çuval elbisesi.
1Amour
Filmden bu kadar etkilenmemin belki de tek nedeni salondan çıkarken Nazlı'nın dönüp de "Yıllardır bu kadınla adamı filmlerde görüyorum. Gittikçe yaşlanıyolar, bak adam tek başına yürüyemiyo bile artık" demesiydi. Sonra yolda yürürken bir de onların gözünden izledim filmi.
Yine başlık seçiminde bir hata var. Tamam en çarpıcı olanları olmayabilir, ama benim en sevdiğim karakterler. Biggest comeback yapanlar. Most underrated olanlar. Geçmişi yeniden canlandıralar. Kendileri için biçilmiş kaftanı giyenler. Hepsinin ortak noktasında ise bir tutam saçmalık var. Ne demiş tumblr kızı. "Fuck Normal!"
Eva Green- Dark Shadows
Senenin en saçma salak eğlenceli filmi Tim Burton'dan geldi. Summer blockbuster'ı Michelle Pfeiffer'a kaybettiği şöhreti, Hollywood'a Bella Heatchote'u verirken Eva Green ve Johnny Depp'e de tüm zamanların en ateşli seks sahnesini armağan etti. Her zaman olduğu gibi Eva Green yeniden görmezden gelindi. Evet, hem de Akasya Durağı'ndan fırlamış kadın karakteriyle bile. Golden Globe, en iyi komedi kadın ödülüm sende Green.
Anne Hathaway- The Dark Night Rises
Michelle Pf.'ın ününün yeniden canlanmasının tek sebebi elbette Tim Burton değildi. Pısırık, aile kızı Anne Hathaway'den kedi kadın olur muydu? Peki, olduğunu düşünelim. Michelle kadar iyi iş çıkarabilir miydi? Sonucun Les Mis'dekinden çok daha iyi olduğunu iddia edebilirim.
Charlize Theron- Snow White and the Huntsman
Balgamı ağzından akmadan hemen önceki anda çıkan ses kadar dolgun ve kışkırtıcı ses tonuyla "evil queen insanın kendine yakışanı giymesidir" dedirten Charlize Theron. "Mirror, mirror on the wall. Who is fairest of em all." // Başka kimsenin ses tonu bu kadar sex diye bağıramaz. "Lips red as blood, hair black as night. Bring me your heart, my dear, dear snow white."
Matthew McConaughey- Killer Joe
Senenin en popüler erkek oyuncusu kimdi deseler Matt Mc'ın poposu deseniz kimse sonucu sorgulamaz. B Sınıfı Hollywood romantik-komedilerinden Cannes açılışlarına sınıf atlayan Mc, sadece Jessica Chastain gibi porno oyuncularıyla yarışacak kabarıklıkta filmografi yaratmadı aynı zamanda nasıl derler Amerikalılar "He just nailed them all." Üstelik geriye de sinema tarihinin en kült sahnelerinden birini bırakarak. Hayır "Magic Mike"daki butt dance'inden bahsetmiyorum. Bu arada, put that panths back on!
Nicole Kidman- PaperBoy
Film tam anlamıyla Nicole Kidman'ın, Zac Efron üstüne işemesiyle pazarlansa da filmin vaat ettiği şey çok daha fazla. Hayır hapisanedeki mastürbasyon sahnesinden de fazla. Nicole Kidman. Botoks şişleri inmeye başlayan Pamelo Anderson ilham kaynağı. Who cares? Kidman yıllar sonra beyaz perdeye muhteşem bir karakteri canlandırarak döndü. Hem de ödül sezonunda oldukça göz ardı edilen bir rolle. Give goddamn Oscar to Kidman Academy!
Maggie Smith- The Best Exotic Marigold Hotel
Pek tabii Judi Dench'le best lesbian couple ever olabilirler. Aksiliğin sebebi farklı mı diye düşünüyodunuz yoksa.
Jude Law- Anna Karenina
Levin'in kızıl sakallarını kıskanmak dışında "Anna Karenina"daki en güzel şey extreme soğukkanlı, duvar gibi, hissiz bir Jude Law izlemekti. Yine görmezden gelindiğini düşünüyorum.
Denis Lavant (M Oscar)- Holy Motors
Eva Mendes bile bir canavır yanında sakinliğini koruyabiliyorsa?
Full Cast-MoonRise Kingdom She is just so bigTilda Swinton. Aptal aşıklar. Edward Norton ve çorapları. Ridiciuously fantastic. Extremely bombastic.
Quevenzhane Wallis- Beasts of the Southern Wild
"Alphabet called wants her letters back!" Jennifer Lawrence called wants her Oscar back. Moonrise Kingdom sevimliliği reloaded.
Haftanın kapakları temiz, yalın, saf. Mutlu ve bahar gibi. Duştan çıkıp temiz beyaz çarşafa yeni uzanmış gibi.
Lara Stone, Angelo Pennetta
Ünlü bir dergi atasözü şöyle der: "You cannot go wrong with a close up Lara Stone cover."
Beyonce, Patric Demarchelier
GQ Şubat'la başlayan kapaklardaki Beyonce hükmetmişliği Vogue ve Gentlewoman'la devam ediyor. Inag.' töreni, superbowl, yeni bir albüm ve bir film. Bir sürü kapak daha yolda. Vogue UK kapağı ise kulislerdeki son dedikodu.
Beyonce, Allasdair McLellan
Doutzen Kroes, Daniel Jackson
Vogue ve Bazaar cooldur. Onların kapaklarında -ünlü isimler- dışında güler yüz görmek zor olsa da Doutzen'ın gülüşü kalp eritiyo.
James Franco
Kate Moss, Mert/ Marcus
Suvi Koponen, Kayt Jones
Suvi ve Kati son günlerin en hip modelleri. indie fash-mag'ler dışında her ikisi aynı zamanda iki büyük Vogue edisyonunun da mart kapağı. Yukarıdaki Paris ve Rus, alttaki Alman.
Bir iki gün arayla yayınlanan benzer iki yazı. İlki süper model Anja'nın dergisi 25'in editosundan. İkinci alıntı ise Roitfeld'in CV'sine eklediği yeni görev olan Bazaar global fashion director'lüğü üzerine.
"What I was not ready for was the reaction to the last issue’s use of erotica. The unexpected backlash made me realize that our generation is more conservative than that of our parents. Basically, celebrating a woman’s body as having a sexuality instead of merely being sexual is viewed as wrong. The media operates on a paradox—it’s no secret—where selling the notion of unobtainable beauty is allowed, while portraits of women just being women are simultaneously shunned."
Anja Rubik, EIC- 25 Magazine
"After recounting her storied history as the founder of porno chic, Roitfeld says she is moving in a new direction these days. "I am a grandma now," she repeats. She's also trying to adapt to a more global audience. "When you go to America, you have to think a bit differently," she said. "What you call porno-chic, people do not understand." But fear not — she's still the same Carine. "For me, fashion is not about reality. I’m not the girl next door. I’m always dreaming, always thinking about something more crazy."
Carine Roitfeld
"Shame" filmini de en uygunsuz bulanlar Amerikalılar değil miydi zaten? Üstelik "yetişkin" insanlar olarak Amerika'nın masallardaki gibi özgürlükler ülkesi olmadığını da biliyoruz. Çizilen imaj dışında altta kalan sararmış otlar sadece.
Charlotte Rampling ve onun vücuduyla değil de gözleriyle oynadığı efsanesi son günlerde çokça dinlediğim 123 şarkısı "Trip"i dinlerken yine aklıma geliverdi. Yukarıdaki sözler şarkıdan. Yukarıdaki kare de hatırladığım kadarıyla film boyunca sadece yüzünü izlediğimiz "The Mill and The Cross"tan. Hazır Rampling demişken şu sahneyi de paylaşmadan edemiyecem. Huppert ile en sevdiğim oyuncuların başında gelen Rampling'i çok seyrettim, ancak hiçbir yerde alttaki videoda özellikle 0.45'ten sonra sevdiğim kadar sevemedim. Zaten "Swimming Pool" da bugüne kadar en fazla seyrettiğim film sanırım.
Bu arada François Ozon'un en son filmi "Dans La Maison" da uzun zamandır wishlist olarak izlemek istediğim filmlerin zirvesinde. Kristin Scott Thomas ve Ludivine Sagnier, Clemence Poesy ve Melanie Laurent sonrası en sevdiğim Fransız Emmanuelle Seigner bir arada filmde. Ayrıca da "Salmon Fishing in the Yemen"in görmezden gelinmeden Golden Globe'lara aday olmasına çok sevinmiştim, ama KS Thomas yardımcı dalda resmen unutulmuş. Senenin en komik karakterini o yaratmıştı resmen.
Gitmeden; "wishlist"te yer alan bir diğer film de "Night Train To Lisbon". Rampling ve Laurent bir arada. Ha, ayrıca filmin yönetmeni Bille August 1998 yapımı ve Liam Neeson,Geoffrey Rush veUma Thurman'ı bir araya getiren "Les Miserables''ın da yönetmeniymiş.
"Les Miserables" demişken: Sizce de -özellikle de ödül sezonunun- en kötü filmi değil mi? Şarkı söyleyemeyen bir Russell Crowe'u yönetip böbürlenen Tom Hooper yetmezmiş gibi Hugh Jackman da o kadar parlak değil. Üstelik yıl boyunca Anne Hathaway'in etrafta salya sümük bir romantiklikle "Ehe ehe annemin oynamış olduğu rolü yeniden oynadım." "Bakın rolüm için saçlarımı kestirdim" diye gezmesi de cabası. Çeşitli nedenlerden dolayı eski yazılarımı da pek sevmem ama "The Mill and The Cross" demişken şunu yeniden paylaşmaktan kendimi alamadım. Yalnız sayfayı açarsanız yazılara bakmazsanız sevinirim.
Işık oyunları, grafik açılımlar, şehvet ve Kate Moss. Dergilerin Şubat sayılarına renk getiren 2013 İlkbahar/ Yaz kampanyalarının odak noktaları işte bu kelimeler.
Kuşkusuz sezonun en görkemli kampanyası Givenchy'e ait. Riccardo Tisci gönül rahatlığıyla 3 yıl daha koltuğunda oturmaya devam edecekken sezon boyunca ona eşlik edicek olan isimler Marina Abramovic, Mariacarla Boscono, Kate Moss, Carine Roitfeld, Mert & Marcus ve M/M Paris.
Kate Moss arkadaşları Joan Smalls ve Daria Werbowy ile Versace kampanyalarında Romalı Gladyatörlerin şehvetini gözümüze sokarken Rag& Bone ve Stuart Weitzman'da da tüm karizmasını cömertçe sergilemeye devam etti.
Y3, Carolina Herrera, Proenza Schouler, Dior, Theyskens' Theory ve Zadig & Voltaire grafik oyunlarla modern sanat tabloları kıvamındaydı.
Alexander Wang minimalizmin dibine vururken Marc by Marc Jacobs grafitilerle, Dolce & Gabbana kalabalık cast'ı ile kontrastın altın çizdi aynı zamanda İtalyan nostaljisini canlandırdı. Saint Laurent Paris ise rocker karizmasını Paris silüeti ile birleştirerek bir başka sinematograik kampanyayla karşımıza çıktı.
Haftanın kapakları threesome'u işaret ediyor. Üstelik blast from the past da var.
Vanity Fair geleneksel Mart/ Hollywood sayısında ünlü portrelerini genelde Annie Leibovitz'e emanet ederdi. Quuen of the portraits. Bu sefer bir değişiklik var. Deklanşöre basan isim Bruce Weber. Bruce magic sever. seks sever. romantik ve silik görseller sever. Vanity Fair son yılların en gözde genç Hollywood'erı Emma Stone'u, Ben Affleck ve Bradley Cooper'la yatağa attı. Gözünüzü kapayın. Acid dreams.
Ufak bir not, W'nun şubat sayısı için Juergen Teller'la hazırlanan Hollywood sayısı çok daha iyi. VF'in portfolyosunda 75 Hollywood-er olsa da aralarında Selena Gomez gibi isimlerin olduğunu hatırlatmalıyım.
PS. Daha önceki bazı Hollywood Issue kapakları da şurada var.
Yatağa girenler sadece Hollywood yıldızları değil. Toronto Life'ın amacı farklı. Yaptıkları sex issue'nun hakkını verme niyetindeler. Torontoluların seks yaşantısı bize biraz uzak olsa da New Yorker'ları merak ediyosanız da şuraya geçebilirsiniz bu arada.
Yatak ve threesome ilişkiler bunnlarla sınırlı değil elbette.
Blast from the past
Vanity Fair geçtiğimiz mayıs hazırlamış olduğu TV Special sayısında televizyonun en hit yüzlerini aynı kapakta, aynı vücutları tek bir yatakta toplamıştı. Claire Danes, Julianna Margulies, Sofia Vergara ve Michelle Dockery. We all just came.
Bruıce Weber'in fantazisinden bahsetmiştim. Tüm zamanların en seksi ve ikonik kapağında yine yatak ve üç süper güç var. Vogue Paris aynı "dreamteam"i geçtiğimiz Eylül'de bir araya getirse de provakatör ekip bu üçlüyü bir kez daha bu kadar yaklaştıramadı ama.
Tüm zamanların en çok konuşulan kapaklarının başında gelen Rolling Stone, "True Blood" ekibini bir araya getirdi. Kan. Seks. Sperm. Biraz 14 Şubat'ın 31 Ekim'le aynı güne gelmiş versiyonu gibi.
Konu konuşulan kapak yapmaksa GQ geçtiğimiz sene bunu çok iyi becerdi. Nedeni liseli olmayan liseli gençlerin "sex" diye bağırması.
Yetenekli olduğu kadar güzel. Güzel olduğu kadar akıllı. Akıllı olduğu kadar genç. Genç olduğu kadar yetenekli. 22 yaşında. 2 Oscar adaylı ve 2 Blocbuster ve indie filmlerin fatihi Jennifer Lawrence Hollywood'un gözdesi olduğu kadar erkeklerin, erkeklerin gözdesi olduğu kadar da yönetmenlerin kadrajında. O ise hala yollarda, parası kasasında kendini bulma çabalarında.
Her zaman söylediğim gibi, şubat en favori aylarımdan hem. !F İstanbul bir yana Bafta, Indie Spirit, Oscar, Brit ve Grammy'ler bir arada. Hah, bir de Berlin'den gelen festival havası. Gerçi Oscar'larla biten "award season" ayrı bir hüzün bırakmıyor değil. Neyse, hemen ardından başlayan! baharla Cannes'a kadar oyalanacak başka şeyler de buluyoruz.
Listeler aralık ayıyla beraber son buldu sanıyosanız yanılıyosunuz. Geçtiğimiz Mart ayından 1 Şubat'a kadar neredeyse 150 film seyrettim. 2,5 güne bir film. Birçoğu 2012 filmi olmasa da "here comes the top 10 list." #2013MovieChallenge 'ım da pek fena gitmiyor. Hedef 2,5 günü 1,75'e indirmek.
Geçen "Laurance Anyways"i seyrettikten sonra aklımda beliren soruya da bir çare bulmak lazımdı. Soru şuydu: Xavier Dolan bir dergiye guest editor olsaydı sonuç nasıl olurdu? Kuşkusuz Vogue çemberinde Canada bulunsaydı editör buna bir çare bulabilirdi. Ya da gelecek Cannes partilerinden birinde Alt ile Dolan'ı yan yana getirsek, birbirleriyle numaralarını takas etseler de what's app'ten konuşmaya başlasalar?
!F demişken. Biletler bugünden itibaren satışta. Oluşturduğum ilk listede 24 tane film var. Neyse ki oldukça fazla popüler filmin bulunduğu !F programının birçok filmini online olarak bulmak mümkün. "Pusher" (Agyness Deyn), The Sessions (Oscar adayı), Paperboy (N.Kidman-golden shower), Holy Motors (birçok listeye göre senenin en iyi filmi), Rust and Bone (Cotillard-Schoenarts), Laurance Anyways (Xavier Dolan). Nobody Walks (Lena Dunham), Celeste and Jesse Forever (Rashida Jones) ve Seven Psychopats (Michael Pitt- Colin Farrell).
Bir de muhakkak !F'te izlenilmesi gereken filmler var mesela. Yani muhakkak değil de nette olmayanlar diyeyim. "Joshua Tree: 1951, A Portrait of James Dean". "Interior Leather Bar". James Franco'dan yeni bir yönetmenlik deneyimi. Ya da daha fazla Franco isteyen için beyaz Snoop Dogg olduğu "Spring Breakers". Isabelle Huppert'in rol aldığı "In Another Country". "Tabu". "Woody Allen Documentary" ve "The Shining" üzerine "Room 237" de diğer popülerlerden. Dediğim gibi bu listedeki amaç popüler olanlara odaklanmaktı.
"On the Road" ise bambaşka bir numara. Yine "Black Swan"da olduğu gibi dünya genelinde filmi en son seyreden kişi ünvanını bana vericekler gibi. Onu kazara !F'ten kaçırsam da bu sefer bilerek bilet almak istemediğim bir durum gelişti. Nedeni: On the Road kış aylarında seyredilmez. On the Road full çeken bir sinema salonunda seyredilmez. On the Road adam gibi salonlarda seyredilmez. Mart'ta vizyona girsin, Beyoğlu'nda köhne bir salonda, ayaklarını öndeki koltuğa uzatarak izlemenin zevki daha farklı olacaktır. Sonra da filmi izlediğim gibi "Fuck the normal" diyen ergen tumblr kızı havasına bürünüp işi bırakıp bisikletle Avrupa'ya kaçıcam.
Gitmeden önce şunu da söylemek isterdim. Emmanuelle Riva'lı bir kapak da olsun isterdim. Ama nette pek başarılı fotoğraflarını bulamadım, bulduklarımla da olduramadım. Ancak onca adaylık ve senenin öne çıkan filminde oynamasına rağmen kimsenin onu, bıraktım kapağı, dergilerinde portre eşliğinde bile yer vermemelerine şaşırdım. Son dakika golü olsa da Trintignant ile Vanity Fair'in Hollywood sayısında haklarında biraz bir şeyşlerin olduğunu okudum, sevindirici.
Naomi Watts, arka sıradaki oyuncular, Oscar'lık performanslar, Oscar'ın radarında olmadığı halde senenin en iyi performansları. Hem gerçi kıstas neden Oscar? O konuda da güzel bir yazı olabilir aslında. Her neyse, bu konudaki yazıları blogda görmeyince ısrarla isrteyiniz. Bir de 3Some dosyası var. Bak onu kesin istersiniz.