4 Haziran 2010 Cuma

FRESHTIVAL ARDINDAN ....

Wuhuuu. evet evet cumartesi sabahı uyandığımda söylediğim tek kelime bu oldu. Koluma en iyi arkadaşımı takıp, hayatımda ilk defa bir festivale gidiyodum. Evvet Miller/ Freshtival zamanı. Canlı canlı izliceğim isimlerden biri de son yıllarda en severek dinlediğim ''male vocal'' Mika'dan başkası değildi. İşin aslı zaten çıkacak ön gruplar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyordu.


Saat 4 gibi ulaştığımız Maçka / KüçükÇiftlik Parkı'nda sahnede bir grup vardı; ancak sahne önünün güneşli olmasında mı ? yoksa grubun bilinirlik derecesinin az olmasından mıdır bilinemez, hiç kimse çalan çocuklarla ilgilenmiyordu :)) Henüz boş olan festival alanında güneş altında kavrulmaktansa biz de dönmedolaba bindik. Aman tanrım, hı hı korkunç olmayabilir, hatta 5 yaşındaki çocuk da binebilir, ama benim gibi 6. katın camından aşağı bakamayan biri için fazlaca korkunç.

Her neyse sonrasında sahneye çıkan isim ise Sakin olmuştu. İlk defa dinliyeceğim Sakin'i nedendir bilinmez gittik en önden izledik. Gerçi yine topu topu 3 sıra adam vardı zaten. Sonuç olarak pek de sakin olmayan şarkılardan zevk almadım. En önde duruken arkadaşımla zaten, etrafı gözlemleyip (tüm gece yaptığımız gibi) Dream TV'nin canlı yayın ekibini izledik. ''Yok abi delimisin, Sakin candır, kandır, sevilmez mi''' diyosan. Sizi şu taraftan favori blogger'ımız The Balkabaa // Sakin Röoprtajına yolluyorum. (Ayrıca kendisi Mika'yla tanıştı. Ohh shit :/ :) hehe)


Saatler ilerledikçe sıcaklık azaldıkça biralarımzı aldık ve sahneye çıkan New York'lu Indie Style grup ''The Phenomenal Hand Clap Band''i dinlemeye başladık. Gruptan bi haberr olan ben kafamı taşlara vurdum. Çünkü bu ''hippie'' çocuklar inanılmaz çalıyolardı, keşke evde bi kaç şarkılarını dinlseyedim en azından canlı canlı dinlerken daha eğlenceli olur ve şöyle güzel bir havaya girerdim. Neyse özür dilemek adına bir sonraki blog yazımı onlar için yazıcam :)) Bu arada dünyalar tatlısı, muhteşem oyuncu Demet Evgar ve arkadaşları (saz arkadaşları gibi oldu) sadece ve sadece 2 adım gerimizden bizimle beraber grubu dinledi. Ohhh bir resim çekilmek için cesaret edip yanına gidemedik.

Grup son şarkısını söylerken büfeden yiyecek bişeyler alıp çimenler üstüne kurulduk :) Yine gözleri radar moduna sokup etrafı gözlemelemeye başladık. Kız, erkek hiç fark etmez herkesin üstünde aynı olan tek şey Wayfarer gözlükler. Siyah-Kırmızı-Mavi-Yeşil-Beyaz. Bir anda sanki Miller Freshtival değil de Wayfarertival'a geldik zannettim :) Bu arada tüm gün etrafı süzerken gördüğümüz tek şey Demet Evgar ve gözlükler değildi. Moda Bloggerları Nil Ertürk ve Eymen başta olmak üzere yüzünü bildiğim bir çok bloggerı gördüm. Bunun dışında kanımca ''freaky style'' şekilleriyle de Deniz Berdan ve kızı Beg'i de canlı canlı görebildik.

Güneş batıp, ışıklar etrafı aydınlattığı zaman ''hey barmen bir bira daha'' diyerek sahne önüne geldik. Twitter / Blogger arkadaşım Mrs. MomentKiller (aslında kendisi sınıf arkadaşım, ama emin olun nette beraber daha fazla vakit geçiriyoruz :))) ve arkadaşı da bizlere katılarak 4lü bir şekilde hayatımızın en acı deneyeimini yaşayarak The Raveonettes'i dinledik. Grup sahneye çıkmadan önce herkesin ağzında olan tek laf şuydu ''abi Raveonettes Gossip Girl'de çalmış, canlı dinlemek için sabırsızlanıyorum'' bu muydu yani dedim ?? Daha pop/rock ya da indie bişey beklerken gençler bildiğin rock çalıp kafamızı güzel bi şey yaptı. Hayır tüm suçu onlar üstüne atmak istemiyorum, sanırım ses sisteminde de bişeyler vardı ama neyse.


Vee derken amacımıza ulaştık. Sahneye çok yakın bir yerden; aramzıda sadece bi kaç metre farkla Mika'yı canlı canlı gördük. Ohh tanrım o ne şeker bişey, yanaklarını sıkasım geldi, abisi gülüşüne kurban oldu onun (Seda Sayan mode on). 4lü olarak acaba pantalonu, pembe mi, mor mu, yeşil mi diye tartışırken, bembeyez bi şekilde karşımıza çıktı. ''Grace Kelly''yi en son çalıcağını bilidiğmden de ''Relax! Take It Easy'' ile açılış yapacağına adım gibi emindim. Vee evvvet, bu sefer ben kazandım. Konser boyunca bizleri her saniye zıplatan Mika aynı zamanda bi kaç Türkçe cümle de söyledi. Üstelik bunlar ''merhaba Istanbul'', ''iyi geceler'' ve ''sizi seviyorum'' kadar kısa ve klişe şeyler değildi. Adam bildiğin uzun uzun, öznesi, yüklemi, dolaylı tümleci, nesnesi olan cümleler kurdu. Türkiye'ye gelmeden önce ''İstanbul'a Festival Getiriyorum'' diyen Mika son derece haklıymış. Hemen hemen her şarkısında ayrı bir show sergileyen, şişme bebekler, topuklu ayakkabılar falan derken, ''Grace Kelly'' ve ''Lolipop''u söylediği zaman ise sahnede tam anlamıyla bir gökkuşağı oluştu. Bu arada konserdeki favori anım Mika'nın ''Rain'' şarkısını söylmesiydi. (O şarkının yeri ben de ayrıdır da :))

Hayatımda izlediğim ilk yabancı konuklu konser, ilk festival olması bi yana Mika cidden unutulmuyacak anlar yaşattı. Ahh keşke önümüzde, arkamızda ayakta sevişen ve bizleri elleriyle kollarıyla, kafamızdan aşağııya döktükleri bira ve sigara külleriyle rahatsız etmeselerdi. Ha bu arada 16lık gencecik kızlarını getiren 40/ 50 yaşlarındaki veliler sizlerden de Raveonnetes için özür dilerim. PS. amman yanlış anlaşılmasın benim babam da yüksek sesle bol bol müzik dinler ama, o amcalar böyle şeylerden haz edecek kişilere benzemiyorlardı.

Son olarak ömrünüzde bir kez olsun muhakkak Mika konserine gitmenizi öneriyorumm. Ve 19-20 mayıs için kombine şekilde aldığımız One Love festivali sonrasındaki yazımı okuyana kadar esen kalın, sevgiyle kalın, müzikle kalın. lol. XoXo

PS: Resimler kaliteli olmasa da hepsi de el emeği göz nuru, benim eserimdir. İzinsiz alınamaz, kopyalanamaz, yapıştırılınamaz ! :)

1 yorum:

  1. mikaaaa i love youu diye bağırdım ama sesimi duyuramadım, sessiz olduğu bi anda da evlenme teklifi ettim, hayırlısı artık :) ama çok güzeldi, bir haftadır bir sırıtık haller var üzerimde, enerji bombası minnoş kıvırcık :)

    YanıtlaSil