2 Temmuz 2010 Cuma

NEW YORK SEYİR DEFTERİ’NIN NE KADARI GERÇEKTEN NEW YORK

İlk kez, katılmam gereken bir edebiyat yarışması çerçevesinde okumuş olduğum ve kendisiyle tanıştığım Buket Uzuner / Gelibolu romanından sonra onunla ikinci buluşmam, kış aylarında Avustralya’ya gidecek arkadaşımın kütüphanesinin bir kısmını bana bağışlaması ve orda ‘’New York Seyir Defteri’’ni bulmamla gerçekleşti.

Remzi Kitapevi basımlı kitabın üstünde gümüş gibi parıldayan Chrysler Binası (tıpkı satc açılışındaki gibi, ama daha gösterişsizi)ve Starbucks amblemi duruyordu. Spiral şekilde hazırlanan kitap aynı zamanda bir not defteri şeklinde tasarlanarak yüksek bir albeniye sahipti. New York’a karşı olan sempatimi geri kazandığım günlerde karşıma çıkan bu kitabı ise yazın tatilde okurum diyerekten bir köşeye yerleştirmiştim. Ve vakit bugünmüş. 1.5 gün gibi kısa bir sürede bitirdiğim bu seyahatname kıvamındaki kitap aslında pek de beklentilerimi karşılamadı.

1998-1999 yılları arasında konuk yazar olarak New York’a davet edilen Uzuner’den acaba New York’u övmesi için hafif roman / gezi dergisi kıvamında bir şeyler mi karalamasını istemişler acaba?

Gitmek / Kalmak hakkında neredeyse felsefik sayılacak ya da sadece süslü kelimeleri sıralayarak kitabına giriş yapan Buket Uzuner hemen ardından bir de metropoller hakkında kalem sallamış, Paris, İstanbul ve New York hakkında daha fazla söz söyleyen yazar bir de New York ve İstanbul arasında güzel bir de karşılaştırma yapmış.

Hemen ardından başlayan ‘’21. YY.’ın sonunda New York’tan İnsan Manzaraları’’ adlı bölüme geçiş yapan yazar, New York’ta tanıştığı komuşularından, sokaktaki polisten, karşı binadaki bakkala, apartmandaki kapıcıdan, postacısına kadar herkesten bahsetmiş. Yalnız bunu yaparken sadece övmüş, övmüş durmuş, yani belli bir yerde artık kapağı kapatıp şunu diyosunuz ‘’ ya abi kadının karşısına NYC gibi bir yerde bir tane bile mi kötü adam çıkmaz’’ ??

Bir sonraki bölüm ‘’New York Günlüğü’’nde ise Amerika’da yaşadığı sürece öğrenmiş olduğu çeşitli kavramlar, kutlanan bayramlar veya özel günler hakkında yazıp çizerken, hatta ve hatta yerel halkın Oscar’lara ve Elia Kazan’ın Academy tarafından onur ödülüne layık görülmesi konusunda bile konuşurken sadece 3 sayfasını ‘’New York’un Karanlık Yüzü’ne ayırması oldukça garip ve bu bölümde de sadece kasabadan hayalleri uğruna NYC’e gelen genç Kendra’nın metro istasyonunda nasıl öldürüldüğünden bahsediyor.

Hemen ardından ‘’New York Mekan Portreleri’’ bölümü karşımıza çıkıyor. Bu sefer ise sadece bir elin peş parmağını geçmeyecek yerden bahsediyor. Daha önce hiç seyahatname okumadım, bu kitap da seyahatname olarak kategorize edilmiş, yani doğru mu etiketlenmiş bilemiyorum, ancak sorun şu ki kitabı yazan kişi bir edebiyatçı; gazeteci veya hutta sıradan bir insanın gezisini kaleme alıp yayın evine gönderip bastırdığı bir şey değil, dolayısyla biraz daha fazla şey beklerdim. Yani aslında olay şu değil: ‘’Bu benim New York’um’’. Kitabın son bölümünde New York’da gezilmesi, gidilip görülmesi gereken en önemli noktalardan da bahsetmiş ‘’ New York Öznel Gezi Rehberi’’ adı altında. Özellikle bu bölüm bana gazetelerin haftasonu eklerinde ‘’nereye gitmeli‘’ köşelerinden farksız geldi. Yani evet, aslında nereye, nasıl gitmemiz gerektiği, neden gitmemiz gerektiği konusunda bizleri bilgilendiriyor, nerede ne yapılır, kaç para harcanır, bir tek ‘’oteller’’ bölümü eksik.

Halbuki kitap içerisinde Central Park’ın kaç yılında kim tarafından yaptırıldığını değil de, oraya ilk adımını attığında ne hissettiğini yazsaydı ve de ‘’kimlik’’ bilgilerini arka planda verseydi çok daha hoş olurdu. Zira bu şekilde kitabın bir gezi dergisinden farkı kalmamış ki eğer o türde bir eser olacaksa bile, nerde renkli manzaralar? NYC temalı izlediğim filmler, CSI NY, Gossip Girl ve Sex and The City sayesinde bildiğim NYC mekânlarını gözümün önüne getirip kitabı öyle okumaya çalıştım.

Unutmadan, bir de kitaptan geriye şunlar kaldı…

(İstanbul) ne kadar Batı eğitimli ve Akdeniz görgülü olsa da aslında bir Doğulu…

(İstanbul) bir duayen, bir klasik, yüzü Batı’ya dönük bir soylu Doğulu’dur.

Bütün kocalarının ve sevgililerinin aynı kadınla yaşadığı aşk nasıl farklıysa, herkesin bir New York’u olduğu da bu kadar gerçektir. (keşke o gerçeği biz de kitapta görseydik).

Hatırlatmak istediğim bir başka noktaysa, büyük şehirlerde yorulan ve özellikle İstanbul’ katlanamayanların New York’tan hoşlanmayacaklarının yanlış bir varsayım olmadığıdır. (İşte
Uzuner’in NYC hakkında yazmış olduğu tek bilgilendirici şey bu aslında).

PS: Bu arada benim bile gözüme birçok yazım yanlışı takıldı. Bilemiyorum artık !

5 yorum:

  1. ya ben buket uzunerin kumral ada mavi tunasını okumuştum ve bayılmıştım. sonra istanbulluları aldım gitmedi kitap.. her yazarın her kitabı iyi diil demek ki diyip diğer kitaplarına bulaşmamıştım. iyi yapmışım demek:)

    YanıtlaSil
  2. evet evet her yazarın her kitabı okunmuyo. Bak ben de İstanbulluları çok merak ediyodum, ama elim kitabı bile almaya gitmiyodu, zaten Buket Uzuner'den de pek hoşlanmam iki kitabı da tesadüfi okudum. Bi daha da okuyucağımı pek zannetmiyorum :D

    YanıtlaSil
  3. benim için buket uzuner "istanbullularla" başladı ve bitti.. iyi ki elin kitabı almaya gitmemiş..

    YanıtlaSil
  4. ahah garip kaçıcak belki ama insanların buket uzuner kitaplarına (veya kendisine) olan antipatisini gördüğümde mutlu oluyorum :)

    YanıtlaSil
  5. Raslantıyla okuduğum bir kitap ve 1 yıllık konukluğun bedelinin ödenmesi için yazılmış kötü bir çalışma: New York Seyir Defteri

    YanıtlaSil