Yaklaşık 2 senedir tanıdığım bu muhteşem blogger The Goddess Undefinable'ı artık bloguma konuk etmenin vakti gelmişti. İlk önce onu ApolloBoy Mag'in Ekim sayısının kapağında gördünüz, ama ortaklığımız sadece bir kapak hazırlamakla kalmadı, aynı zamanda onunla bir de bu -biraz- uzun ama keyifli ve sıcacık röportajı gerçekleştirdim. İkimizi de bıraksanız konuşmaya daha devam ederdik. 2 saat geçip bittiğinde aklımdaki tek düşünce ise tıpkı mükemmel bir filmden çıktıktan sonra herkese söylediğiniz şu cümle gibiydi. ''Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamadım, inanılmaz sürükleyiciydi''.
Röportaja başlamadan önce aklımda önceden hazırlanmış tek bir soru vardı ? O da adının anlamıydı ! He bir de ''LifeStyle'' temalı bir bloga uygun olması amaçlı sorulan 2 soru ! Yani işte çorap söküğü gibi kendiliğinden gelen bir röportajla baş başasınız beybiler !
Röportaja başlamadan önce aklımda önceden hazırlanmış tek bir soru vardı ? O da adının anlamıydı ! He bir de ''LifeStyle'' temalı bir bloga uygun olması amaçlı sorulan 2 soru ! Yani işte çorap söküğü gibi kendiliğinden gelen bir röportajla baş başasınız beybiler !
James: Herşeyi ama herşeyi doğru söyleyiceğine yemin eder misin? Elini kutsal kitap ApolloBoy Mag'in üstüne koyarak!
UndefinabLe©: Seve seve! Zaten yalandan hoşlanmam; kimseden bir şey de gizlemem. o halde ?! Yes I do! (=
James: Sana soracağım ilk soru, aslında seni tanıdığım günden beridir aklımı kurcalayan ama nedense bir türlü soramadığım şey hakkında ! Undefinable neden ? Bu kadar zor mu seni tanımlamak.
James: Sana soracağım ilk soru, aslında seni tanıdığım günden beridir aklımı kurcalayan ama nedense bir türlü soramadığım şey hakkında ! Undefinable neden ? Bu kadar zor mu seni tanımlamak.
UndefinabLe©: Bundan önce bir sürü nick denedim. Çoğunu hatırlamıyorum doğrusu. Hatırladığım bir tane var: "Ankaran Cocubine" bu da Amerika'dan bir arkadaşım tarafından bana verilen isimdi. Hikayesi şöyle: Bir vampirli zımbırtı izliyor muymuş ne; bu zımbırtıda bir karakter var, adı "Ankaran Concubine", beni ona benzetmiş. Bir de Myspace'de yaşadığım yer, Ankara yazıyor diye bana şunu sordu: "Yoksa sen o musun?" Bu hoşuma gitti ve uzunca bir süre bunu nick belledim. Ardından bir buhran dönemimde bu nicki değiştirmeye karar verdim ve bana en uygun nick'i seçtim: "UndefinabLe" Hem tınısı hoşuma gidiyor hem anlamı. Evet, tanımlanabilmem zor. Beni tanıdıkça herkes bunu görecektir. Bana yakışan, beni anlatan bir nick olsun istedim ve oldurdum! (=
James: wuhuu, bırak böyle kalsın. Tanımlanamamak, herkes tarafından çözülememek bence çok daha iyi, ama isminin yanına bir de goddess gelince, insan irkiliyor, ''acaba karşımdaki ego patlaması yaşayarak kendini goddess mı zannediyor'' diye ?
UndefinabLe©: Hepimiz kendi içimizde tanrı ve tanrıçalarız aslında. Bunu bir ego patlaması olarak düşünmemek gerek bence; zira insanın kendini sevmesi, yüce görmesi bir insanın ihtiyacı olan yegane şeylerden biridir. Kendimi her şeyin üzerinde görmek değil de; kendi yarattığım dünyanın tanrıçasıyım diyeyim. Herkesin kendi yarattığı dünyaların tanrı ve tanrıçaları olduğunu da hatırlatarak tabi. Bir de bildiğin gibi, blogumun adı "My Mind is My God" biraz da bununla uyumlu olsun istedim doğrusu. Zira sadece "undefinable" okarak alan adı alamıyordum. Ha bi dakka şunu da ekleyim: Benim eski blogun adı "therealundefinable" idi; onu uçurunca gerçekten başka çarem kalmadı ve bu alan adını aldım. Güzel oldu, güzel... ((=
James: Evet zaten o isme de gelecektim. O halde konusu açılmışken söyleyeyim hemen, yaklaşık 2 senedir blog okur ve yazarım ve ''my mind is my god'' mottosu dışında daha iyisine rastlamadım. Peki anladığım şu mu o halde, beynim benim yöneticim, başka güçlerin beni kontrol etmesine izin veremem ?
UndefinabLe©: "An Essay on Man" isimli bir şiir inceliyorduk edebiyat dersinde. O dönem de blogum için sağlam bir başlık bulma derdindeydim. o cümleyi görünce adeta gözlerim parladı: "my mind is my own church" Yalan olmasın, cümle tam olarak böyle miydi bilmiyorum. Eserin yazarını bile hatırlamıyorum. Gittim, kitaplarımı karıştırdım; ama o kitabı da bulamadım. Bu harika eseri yazan adamın "Thomas Paine" olmasından şüpheleniyorum. Merak eden araştırsın diyorum. Herkesi öpüyorum (=
James: Alexander Pope olduğunu düşünmekteyim, zira biz de metin inceleme dersinde incelemeiştik.
UndefinabLe©: Pek tabi o da olabilir Bir bakayım ben
James: Peki az önce ''kendi yarattığım dünyanın tanrıçasıyım'' dedin, kendi dünyan nasıl ? bahsetmek ister misin ? (sanki 5 yaşındaki çocuk var karşımda ve ben psikologunum gibi hissettim ama olsun :P )
UndefinabLe©: Kendi dünyamda mavi tavşanlar var, gökyüzü renk değiştiriyor, hep şarkılar çalıyor ve her yer yazılarla dolu. Marjinal insanlar biriktiriyorum dünyamda; standartların dışına çıkmaya korkmayan insanlar... Bir de üreten insanlara bayılıyorum ve elbette onları da biriktiriyorum. (= Geçen sene atlattığım depresyondan önce her şeyi yoluna koymuştum; şimdi enkazı kaldırdım ve yeniden inşaata başladım. Dünyamın %82'sini toparladım. Şöyle anlatayım: okumaya ve müzik dinlemeye doyamıyorum. Kafamda milyar proje var, onlarla uğraşmaya bayılıyorum. Bir şeyler üretme çabasındayım hep, seviyorum bunu. Üretemediğim zaman yaşadığım sıkıntıyı anlatmaya kelime bulamıyorum, sen düşün yani. Bu arada ağlamaya bayılıyorum. Dünyamda "ağlamak" eyleminin çok mühim bir yeri vardır. Hem ruhsal hem bedensel olarak sağlıklı bir şey. Bunların yanı sıra okuyorum, son sınıftayım. Cumartesi günleri bölümümle ilgili bir işte çalışıyorum, özel ders veriyorum ve güzel yurdumun güzel sınavlarına hazırlanıyorum. En yakın arkadaşım "Yasin" ile takılıyorum; okuldan insanlarla fazla muhattap olmaktan hoşlanmıyorum. Tüm bunların yanına tanrıçalığa gelirsek; emreden bir tanrıça değilim ben. olması gerektiği gibi bir tanrıçayım: Sevgi dolu. Çünkü gerçekten sevginin açamayacağı kapı yok bence. "Sevmeyi seviyorum" diyerek özet geçeyim (=
James: Bu sefer de üretmek lafına takıldım. Neler üretiyorsun ? Senin gibi çılgın şeyler mi ? Yoksa belki de bilinç altında bambaşka şeyler yatıyordur da onların dışa vurumu ? Ha ?
UndefinabLe©: Yazı yazıyorum, fotoğraf çekiyorum, takı ve kıyafet tasarımlarım var, dans kareografisi oluşturma derdindeyim şu sıralar da (= Bir tek müziğe bulaşmış değilim; ama aslında bir arkadaşımın bestesine güfte yazarak, bir köşesinden ona da bulaştım. Bahsettiklerimin hepsinde amatör amatör takılıyorum; birinin üzerine gidip geliştirsem iyi olacak. o da muhtemelen yazarlık olacak. Zira güzel oyunlar yazan tiyatro eseri yazarlarına ihtiyacı olan bir toplumuz.
James: Yani demek istediğin şu ki: ''Yazar olursam güzel tiyatro oyunları çıkar benden''? Peki sen Ankaralısın, belki beni Ankaradan da takip edenler vardır, hani, ''muhakkak şu oyuna gitmeleri gerekir'' dediğin var mı ?
UndefinabLe©: Durukan Ordu'nun tüm oyunları izlenmeli bir kere. "Rab Şeytan'a Dedi Ki" önümüzdeki aylarda yeniden gösterime girecek sanıyorum ve Yasin ile 3. defa izleyeceğiz onu. Onun dışında Durukan'ın yeni oyunu "Büyük Sultan Oviedolu Katalina" var, "Geç Kalanlar" var, "Bir Delinin Hatıra Defteri" var "Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun" isimli oyunu da en kısa zamanda izleyip fikrimi beyan ederim (=
James: Ankara hakkında bi soru daha sorma hakkımı kullanıyorum ? Aslında hep merak etmişimdir bunu da ? Yani Ankara ? Seviyo musun orayı ? Istanbul'a kıyaslayacak olursan ? Bir de mesela şu var Izmirliler yere göğe sığdıramıyorlar şu şehri. Üstelik bence Istanbul'un yanında hiçbirşey ama elden ne gelir ?
UndefinabLe©:Ankara... Ankara'yı "arkadaşlarımla" seviyorum; çünkü bir yeri yaşanılır kılan şey kesinlikle yanındaki insanlardır. Gezdiğim hiçbir yeri İstanbul ile kıyaslayamam; ama İstanbul'da sevmediğim bir şey var, çok kalabalık olması. Bir Ankara bir de İstanbul sütunu hazırlayıp bazı şeyleri karşılaştırmıyor değilim bazen; ama yanımda sevdiğim insanlar olmadıkça bana İstanbul da aynı gelir, Ağrı da (=
James: Sevdiğin insanlarla aynı şehirde olmak elbette, dağ başında da yanında olursan birbirinize yettikten sonra sorun yok cidden de =) Hiç bilmediğimiz yanların var mı ?? hani aslında benim şu özelliğim vardır da çok az insan bunu bilir dediğin ?
UndefinabLe©: Blogumda yazmadan önce modaya olan ilgimi fazla kişi bilmezdi. Ama fazla şeffaf olduğumu düşünüyorum, her şeyimi herkes bilir. Bu nedenle güçsüz yerlerimden sağlam darbeler yiyebiliyorum; bu kötü. (=
James: Aslında sen kendi zayıf noktalarını bildikten sonra zor soruların nerden geleceğini bilip karşındakileri alt edebilisin, unutma sen bir goddessın !
UndefinabLe©: ah, bebeğim... böyle poh pohlanmaya bayılıyorum! (=
James : Eh moda dedinse biraz da moda gelsin ? Sana da sorayım mı moda nedir diye ? bir de Türk Modası dediğimde aklına ne gelir ?
UndefinabLe©: Moda da benim gibi tanımlanamayan bir şey bence. Herkesin kendince bir tanımı elbet vardır; ama ben modayı tanımlayarak belli kalıplara sokmak istemiyorum. Türk Modasını genel olarak ele aldığımda aklıma gelen tek kelime "basmakalıp" ama IFW sayesinde ülkemizde harika modacılar olduğunu gördüm ki; bu da beni mest etti. Simay Bülbül ve Deniz Berdan'a ayrı ayrı tapabilirim ayrıca (=
James: Eevet, kesinlikle sıradışı, peki son kısa kısa sorular gelsin mi ? gelsin ! :)
Eğer bir dergi editörü olsan. ilk sayına kimi kapak yaparsın ?
UndefinabLe©: Aklıma ilk gelen isim Juliette Lewis. Çünkü kadın çok yönlü bir hem de çirkin; ama karizmatik. Böyle kadınlara bayılırım ben!
James: bir grup menajeri olacak olursan ?
UndefinabLe©: Coheed and Cambria. Şu an çok tanınmış bir grup değiller; ama onları fena patlatırdım herhalde. Çünkü gerçekten şahaneler. (=
en son dinlediğin albüm ? : Slash - Slash
en son okuduğun kitap ? : Orhan Pamuk - Manzaradan Parçalar
en son izlediğin film ? : Chasing Amy
James: Bir de şu soruyu sorup röportajı kapatıyorum. Kapakta seni renkl renkli ojelerle çekti fotoğrafçı arkadaşımız. lol. renkli ojeler konusunda ne diyosun ? ve kapakta olma duygusu ?
UndefinabLe©: Renkli olmak çeşitli olmak iyidir. Benim gibi on parmağında on farklı oje ile iş görüşmesine giden insanlar olduğunu pek sanmıyorum; ama insanlar bunu yapabilmeli. Bunu normal karşılamamız gerek, yeniliklere, çeşitliliğe açık olmamız... Bu konu üzerinden sosyal problemlere mükemmel bir şekilde dalabilirim; ama yeterince sıktım okuyucuyu zaten, yeter bu kadar (= Kapakta olma duygusuna gelecek olursam: İkinci kapakta ben varım; bunun ne kadar gurur verici, ego okşayıcı bir şey olduğunu bilmem tahmin edebilir misin? (= Bana bu teklifle geldiğinde hem çok heyecanlandım, hem de çok sevindim. Bu sevildiğimin de göstergesi ve sevgiye ne kadar önem verdiğimi artık herkes biliyor. Tüm bu güzellikleri bana yaşattığın için sana milyar teşekkür sunarım. Bir zevkti...
James: Aha bak bu kalpçikte senin yerin çok ayrı tatlım, kapak röportaj teklifimi geri çevirmediğin gibi, her şeyi istediğim gibi yaptığın, her isteiğimi de yerine getirdiğin ve bir çok insan gibi beni sallamadığın için ben teşekkür ederim. bence okuyucu bu röportajla da sıkılmaz çünkü sıcacık, bence benim takipçilerim kimin samimi ve sıcak olduğunu kavrayabilir. ve koca 2 saat nasıl geçti bilemicem ama
konuşucak o kadar fazla şey var ki aslında gün boyu röportaj yapabilirm lol
neyseki senle her dakka konuşabilme şansım var.teşekkürler bebek xoxo
UndefinabLe©: Canımsın benim! Hiii, gözlerim doldu inan! Rica ederim; seninle muhabbet de aynı şekilde süper eğlenceli! Daha saatlerce konuşabiliriz, evet.
jeyms işleri baya ilerletmişsin görmeyeli. :)) bu dergi olayına bayıldım ben! benimle de röpörtaj yapsana bir ara :P
YanıtlaSilevet dergiciliğe başladım :D blog aleminde çığır açtım :p lol
YanıtlaSilvalla bütün röportajı okuyup yorum yaptınsa helal sana :D
elbette olmaz mı :D haftanın 3 günü beraberiz neden olsa :D
Dostlar...
YanıtlaSilSupper Dupper olmuşş...
Mazur görün ancak okuyabıldım...
Tırnaklaraa bayıldım :)
o tırnaklar hakkında başka planlar da vardı ama yeterince organize olunamadı :D
YanıtlaSilrengarenk cidden muhteşem oldu :p
teşekkürler
bayıldııııııııııııııııııııııııııım!!!! Yeniden okudum tamamını; görseller ENFES! Ağlayabilirim; inan!
YanıtlaSilSeni Çok Seviyorum bebeğim! <3
-D-
mutluyum, görselleri sevdiğine :p
YanıtlaSilgüzel iş çıkartmışız o halde :P
o zamaaan oley! :)
YanıtlaSilama benim röportaj bu kadar uzun olmasın ya, 3-5 soru yeter. ben de tek cümle cevaplar veririm. (şaka) hahah
not olaraktan: şu oje şeysine ben de bayıldım.
güzel röportaj olmuş. keyifle okudum:)
YanıtlaSilbu arada dergi?? yani blogun dergi mi oldu?
teşekkürler :)
YanıtlaSilher ay başında bir kapak hzırlıyorum, kapak ayın teması oluyo :D sonra onun hakkında yazı koyuyorum, bir de bir sonraki ay yapıcaklarım önceden belliyse, onları da kapağa ekliyorum, böylelikle ay boyunca neler okuyabileceğin hakkında bilgiler ediniyosun, sayfanın kenarında, apollo boy mag linki var ona tıklarsan bir önceki ayları görebilirsin, yepyenisi için 1 kasımı bekle :)