14 Eylül 2010 Salı

THE BUDDHA OF SUBURBIA


-so you will be staying with Allie and me and Mum ?
He didn't reply for a couple of minutes. Even then he didn't bother with words. He grabbed me and pulled me to him and started to kiss me, on the cheeks and nose and forehead and hair. It was crazy. I neraly dropped my bike. Passers-by were startled. Someone said, ''get back in your rickshaw.'' The day was closing in on me. I hadn't bought any tea and there was an Alan Freeman radio programme on the story of the Kinks that I wanted to listen to. I pulled away from Dad and started to run, wheeling my bike beside me.
''Wait a minute!'' he shouted
I turned. ''What, Dad?''
He looked bewildered. ''Is this the right bus stop?''

Tıpkı Oscar'lardaki best screenplay adaylıklarını tanıttıklarında gösterdikleri video gibi, filmden en can alıcı nokta, belki de iki cümle, işte bu da kitaptan öyle. 

Eylül ayında okuduğum kitaplar bende hep değişik hisler uyandırır. En sevdiğim kitapları hep bu mevsimde okumuşumdur, vapurda adaya giderkern sayfaları çevirmiş, bir taraftan güneş bir taraftan esen rüzgar ile sayfalar uçuşur yüzüm ısınır, sıcak diyarlara göç eden leylekler ve dalganın sesiyle beraber içinizi ısıtan kahve eşliğinde okunan kitaplar... Tıpkı bir Elif Şafak, Amin Maalouf kitabı gibi. 

Kitapları çok seversem, direk kendimi içinde bulurum, bu da onlardan biriydi. Karakterlerin nasıl tanıtıldığı umrumda değil, bir anda etrafımda gördüğüm birini oturttururum o role, sanki film için casting yapar gibi. Mesela Hintli Karim, nedense tanıdığım Endonezyalı biri geldi gözümün önüne ve kitap boyunca onun olduğu her sayfada onu düşündüm, ya da Eva, tıpkı ''Savage Grace'' filmindeki Julianne Moore gibi. Onun oğlu Charlie'yle ilşkisi, onun diğer kızlar ve Karim'le olan ilişkisi, Karim'in erkelerle ve kızlarla olan hikayesi. Tıpkı o filmdeki gibi, belki ordaki kadar ''kan dondurucu'' değil ama öyle. 

Kitabı gözünüzde bir film gibi de canlandırabilirsiniz, o en güzel seneler, hepimizin özlemle yaşamak istediği yıllar, 70ler 80ler hem de Londra ve New York. Indie, bohem avan-garde yaşam tarzı. Tıpkı ''Araf''' romanında olduğu gibi soundtrack albümü hak eden bir roman. Yaşam stilinde, hayallerde, seksde, ilişkilerde sınırların olmadığı bir roman. Biraz da ütopik. Tabi ülkemiz ve yaşadığımız şu günleri düşünecek olursak.  

Kitabın aynı zamanda BBC için çevrilen 4 bölümlük bir de dizisi varmış. Dizi müzikleri David Bowie tarafından yapılmış, ki bu ruhu tam anlamıyla yansıtıyor. Ayrıca dizide Karim rolunu ise hepimizin tanıdığı ''Lost'' yıldızı Naveen Andrews oynamış. 

Bence must have bir kitap olarak herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser. Kitap Türkçe'ye de Can Yayınları tarafından ''Varoşların Budası'' olarak çevrilmiş, ancak Ingilizce dili bile oldukça sade ve okunabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder